Şeyhmus Diken

Şeyhmus Diken

Bir “Hayat” Öpücüğü!

Bir “Hayat” Öpücüğü!

Bunca yıllık demokrasi ile tanışık olma yaşantımda çok ama çok az örneğine rastladığım bir tanıklığa sahiplik etti Hayat Televizyonu.

Bizde, sol siyasal mevzilenişimizden kaynaklı olarak öteden beri “tepeden inmecilik / indirgemecilik” egemen tarzı hâldir.

Hangi işle iştigal olunacaksa o işe karar veren birileri önce “işe” karar verir, “işi” kotarır. Sonra örgütlenmesi yapılır. İstim arkadan gelir.

Kervan yolda düzülür. Eğer kitle bağı mevzuu söze konu olacaksa, genellikle kitle sonradan mevzuya dâhil olur.

Hayatın tüm renklerini buluşturmak

Benim tanık olduğum kadarıyla Hayat Televizyonu bu anlamda istisnai bir farklılık sergiledi. Aralık 2007 tarihinde yayına başlamadan neredeyse bir yıl kadar önce epeyce geniş kesimlerle yoğun temaslarda bulundular.

“Nasıl bir televizyon olmalı?”, “Programlar neye göre düzenlenmeli?”, “Yerelin dili, katılımı neye göre hazırlanmalı”, “Ulusal derken, ölçü ne olmalı?”, “Benzer, arkadaş televizyon kanalları ile ilişki, dostluk yelpazesinde ölçü ne olmalı?”…

Velhasılı kelam bu ve benzer soruların daha nice sürümleri ve ayrıntıları günlerce benim de dâhil olduğum birçok insanla konuşuldu. Ki kendim Hayat Televizyonunun “siyasal-örgütsel ufkuyla” genel manada sol düşünceye sahip olmak dışında başkaca da örgütsel bir yakınlığımın olmadığını da ayrıca vurgulamalıyım.

Sonra Hayat Televizyonu “Hayatın tüm renklerini buluşturmak” adına alenen “merhaba” dedi. Yayın başladıktan epeyce bir süre sonra bana da Diyarbakır'da hazırlanan bir programa katkı sunmam önerisini yaptılar.

“Taşlar ve Düşler”

Zaten televizyon yayın hayatına başlamadan kendilerine “destek” olacağımı imzamla taahhüt etmiştim.

O halde Diyarbakır'dan düşünülen programa da gönüllülük temelinde düşünmeden “Evet” demeliydim. Dedim de.

“Dîyarbekir Mala Mine” adını koydukları haftalık panoramik Diyarbakır eksenli kültürel-siyasal programda benim bölümümün konu başlığı “Taşlar ve Düşler”di.

Doğrusu benim de katılımcısı olduğum programa kadar Hayat Televizyonunu evimdeki antenin azizliği nedeniyle bir türlü izleyememiştim.

Anteni yenileyince “bizim” programla birlikte Hayat TV'nin de izleyicisi oluvermiştik. Bırakın izleyiciliği basbayağı hem program yapıp hem de bir okul gibi öğrenme süreci yaşayan kameramanından tutun sunucusuna, habercisine varıncaya kadar çalışan gönüllü genç arkadaşları eleştiri yağmuruna tutmaya bile başlamıştık.

Ülke çapında yayın yaparken yereli öne çıkaran televizyon

Hayat Televizyonunu izlerken ayrımına vardığım önemli ayrıntıları paylaşmakta belki de ısrar etmeliyim.

Açık söylemek gerekirse daha çok “Alevi eksenli” yayın yapan kimi muhalif kanallardan daha farklı bir genel konsept içinde yürütüyordu yayın politikasını Hayat Televizyonu.

Genel olarak ülke çapında yayın yapmasına rağmen yerel ayrıntıları kaçırmadığını, hatta kimi kez yerelin “ulusal” yayınlardan daha öne geçtiğini kimi özel durumlarda hemen fark ediveriyorduk.

İtiraf edeyim ki; test yayınlarını saymazsak ve Temmuz 2008'de İçişleri Bakanlığınca yayınına son verdirildiğine bakarsak, kısacık, 7 aylık yaşam süresinde Hayat Televizyonu kitle bağı açısından çok önemli işler başardı demeliyim.

Roj televizyonuna sansüre karşı çıkması dikkatlerden kaçmıyordu

Bu ilişkide bölge açısından şöyle bir ayrıntıyı da vurgulamak gerekir. Ülke dışından yayın yapan ve bölgede çok yoğun olarak izlenen Roj Televizyonuna bölgenin kimi illerine yönelik uygulanan “Yayın engelleme” politikasına karşı da Hayat Televizyonu adeta bir kardeş yayın kuruluşu profili sergilemişti.
Elbette bu duruş dikkatlerden kaçmıyordu. Hem Kürt Halkı, hem de anlaşılan resmi otorite bu ayrıntıyı fark ediyordu.

İşte bu yayın dostluğunun “aleni” yansıması 2008 Newroz'una kısmet olmuştu.

2008 Diyarbakır Newroz'unu hem Roj TV, hem de Hayat TV bir haber ajansından ücretini ödeyip satın alıp canlı olarak dünyaya duyurunca kimilerinin kulağına kar suyu kaçmıştı. Ve “gereğini yapmak” üzere fırsat kollanmaya başlanmıştı.

Sonunda bilinen süreç kapıya dayandı. Daha önceleri Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından kısa süreli ekran karartmalara alışkın olduğumuzdan doğrusu bu denli acımasız bir karar herkesi şaşırttı.

Şimdi Hayat Televizyonunun yayınına son verilme kararı taammüden cinayete kurban gitmiş birinin cesedi gibi orta yerde duruyor.

Televizyonun yetkilileri, bu haksız adaletsiz ve hukuksuz karara karşı duran aydın inisiyatifleri, sivil toplum kuruluşları tepkilerini dile getirmek ve bu kapatılma kararından vazgeçirmek için hangi kapıyı çalsalar, dertlerine derman bulamıyorlar.

Her dinleyen “resmi yetkili” haksız karar karşısında “Haklısınız” demekle birlikte “ne hikmetse” tavır geliştirmemeyi “uygun” bir politik argüman gibi dile getiriyor.

Ben Hayat Televizyonunun tarafındayım

Doğrusu bu satırları adeta bir taraf edası ile yazdığımın hem farkında hem de bilincindeyim. Evet, ben Hayat Televizyonunun tarafındayım.
Tıpkı şimdiye kadarki haksızlığa uğrayan kurumsal ya da kişisel mağdur kimliklerin tarafında olduğum gibi.

Hayat Televizyonunun ekranının karartılmasına sonuna kadar karşı çıkıyorum. Hayat Televizyonuna içten bir “Hayat Öpücüğü” yolluyor ve bir an evvel bu ilkel yasağın son bulmasını ve Hayat Televizyonunun yayın hayatına kaldığı yerden başlamasını diliyor ve istiyorum.

Lütfen Hayatlarımıza Dokunmayın…

Not: Hafta sonları köşe yazmak bazen gündemi kaçırmakla eşanlamlıdır. Yazılarımı en geç Çarşamba akşamı yazar yollarım. Bu yazı yazıldıktan sonra, Perşembe günü Hayat Televizyonunun yeniden yayına başladığını öğrendim. Hoş geldi safa geldi yeniden Hayat TV…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus Diken Arşivi