Ahmed Arif Göçeli…
"Bir akşamüstüdür şarabî
Bahçeler ve dağlar üzre hükümran
Tam dünyayı dolaşmak saatindesin
Ay ışığı su içer birazdan".
Ahmed Arif'le 1977'de Ankara'da mülkiyede öğrenciyken tanışmıştım. Zafer Çarşısı’nın orta yerindeki Sivaslı Mahmut'un kahvesinde birkaç yıl öncesine kadar Savur Belediye Başkanlığı yapan Mülkiye’den dostum, ağabeyim Eşref Ayaz’la birlikte uzun muhabbetimizin ardından "Hasretinden Prangalar Eskittim" kitabının yeni baskısını imzalayıp vermişti. O anda farkına vardığı kitabın 6 lira olan ve kendisinin önceki baskıdan bildiği bir lira arttırılmış fiyatından dolayı da yayıncıya, "benim kitabımı emekçiler okur, onlar da yoksuldur paraları kısıtlıdır," deyip okkalı bir küfür savurmuştu hiç unutmam.
Kitabın kapağını çevirip benim için ithaf bölümünü yazarken birden dönüp demişti ki; "Şeyho diye yazayım mı?" Ki ismimin bu şekilde ünlenişi hayatım boyunca iki insana nasip oldu. İkisi de memleketimin şairiydi, Diyarbekirliydiler. Hadi içimde kalmasın diğerini de söyleyeyim, kadim dostum Yılmaz Odabaşı. Ahmed abi dedim, içinden nasıl geliyorsa öyle yaz. Eğildi, yüzümü öptü ve "sana nasıl kıyarım Şeyho demeye" dedi. "Şeyhmus Diken kardeşime gözlerinden öperek" diye yazıp imzaladı.
Kendisiyle zaman, zaman yaptığımız sohbetlerde biraz da hem hemşehrilik aşkına hem de ilk ve tek kitabının verdiği tatla hep sorardık: Ahmed abi ikinci kitap ne zaman çıkacak, diye. Bir defasında hiç unutmam demişti ki,"çocuklar ne diyorsunuz adam gibi tadında durmak lazım, ben de Hasan Hüseyin gibi kitap ameline mi tutulayım." Hep beraber basmıştık kahkahayı. (Sahiden o yıllarda Hasan Hüseyin’in kitapları peşpeşe çıkıyordu, çok da okunuyordu.) İkinci kitap beklentimizden o sağ olduğu müddetçe hiç vazgeçmemiştik.
Ölümünden yıllar sonra o ikinci kitap, üzerine titrediği ve bizim kuşağa, hep bir Filinta deyip ağzından bin Filinta döküldüğü oğlu Filinta Önal aracılığıyla 'Yurdum Benim Şahdamarım' ismiyle Everest Yayınları arasında çıkarak okuruyla buluşmuştu.
Kitapta bir kısmını daha önce dergilerden de bildiğimiz altı şiir var, bir de el yazıları. Kalbim Dinamit Kuyusu, Tutuklu, Onur da Ağlar, Basülbadelmevt, Rüstemo, ve kitaba da adını veren Yurdum Benim Şahdamarım.
Ve de eski dostum rahmetli Veysel Öngören ağabeyin 1970'li yıllarda kendisiyle yaptığı 'Hasretinden Prangalar Eskittim'in ilk baskılarında yer alan sonra çıkarılan röportajı ile Metin Demirtaş ve Adnan Binyazar'ın Ahmed Arif üzerine yazıları.
Kitabın ilk şiiri Kalbim Dinamit Kuyusu ile başlıyor. Ve adeta 'Hasretinden Prangalar Eskittim'de bıraktığı yerden süregidiyor şiir.
"Yiğitler ki
Her biri bir parça vatan
Gözlerinde
Bir küfür kasırgası
Ana-avrat/Ah ulan..."
Ama tutuklunun özlemi belki de şehirdir!
"Susar da, açılıp yol verir şehir,
sade radyolarda bir gamlı hava:
'Elaziz uzun çarşı'..."
Ama serde esaret var ve onu dillendirmek de!
"Firarda gözüm yok,
Namussuzum gözüm yok,
Yok pişmanlık bir halim;
Yaslanıp, bir cigara yakmak isterim
Dumanı cevahir değer."
Bugün sanki birilerini pişman(!) etmeye yeltenenlere taa 1950'lerden bir naradır Ahmed Arif'in Tutuklusu. Ve elbette tutuklunun çaresizliği ancak "Onur da Ağlar" demeye kadirdir.
"Dünya gördü,
Bizi boğazladılar...
Tutma gözyaşlarını
Onur da ağlar..."
Ahmed Arif'in 'Yurdum Benim Şahdamarım' ismi verilen ikinci kitabı ismine uygun bir kitap. Şairin yurt sevgisini iliklerine kadar işlettiği mısralarla yoğrulmuş bir kitap. Yalnız yurdunu iliklerine kadar seven bir şairin damıttıkları değil; aynı zamanda halkını da iliklerine kadar seven ve kendisini "Ben, sessiz ve derin bir halkın çocuğuyum" diye tanımlayan ve insan gibi mısranın da haysiyetine inanan bir şairin şiirleri...
"Başım gözüm üstünesin
suskum avazım üstüne...
Adından başka silah"
Yazgından başka günah” daha yazılmamış" derken; kendisi için Cemal Süreya'nın ifadesiyle "Türkü söyleyerek çarpışan, yaralıyken de, arkadaşları için tarih özeti çıkaran, buna felsefe ve inanç katmayı ihmal etmeyen gerillanın şiiridir" Ahmed Arif'in şiiri... Öte yakaya göçeli 25 yıl olmuş (2 Haziran 1991). Ruhu şad olsun...