İrfan Sarı

İrfan Sarı

Gidersen Van’a doğru

Gidersen Van’a doğru

Doğudan doğru giderken Kurubaş tepesini aşmalısınız Van"a gitmek için. Zorlu bir tepedir. Tırmandıkça uzayan yolun doruğunda Süphan"ın dumanlı başı ve eteğinde unutulmuş bir denizin parçası çarpar gözünüze. Eğer akşam saatine denk gelirseniz Kurubaş"ın dinlenilen noktasından güneşin batışına denk gelirsiniz. Sanırsınız ki Süphanın tepesinden aşağı bir büyük altın siniyi gömüyorlar. O eşsiz manzaranın karşısında içinizden aşk; mutluluk şarkıları söyler.

 

Ve batısından doğru gelirseniz şayet bu sihirli şehre Koskunkıran tepesini çıkmalısınız. Kamyon ve kamyoncuların buraya çıkmadan öncesi karınlarının altına düşen sancıyı bir onlar bilir birde Allah. Tekerlerinin altında yumurta var gibi yürüyen bu kamyonların şoförleri bilir ki Koskunkıran aşıldı mı birde iniş gerekecektir ki o da o kadar sancılıdır. Ama her sancının ardında bir sancısızlıkta vardır. Bu an için çekilen onca kıvranma yerini (masmavi suya kavuşunca) sevince bırakır.

 

Bilirler ki o unutulan denize ve o denizin içinde duran Axtamara adasını görmek, insana bin yıl evvelden gelen bir müjdeli haber gibidir.

 

Xecê"nin feryadı Sîyamendin iniltilerine ulaşmamıştır henüz ama bir yolcunun Süphanın güneyinden süren yolculuğu bu unutulan denizin kenarından geçmeye başladığı zaman şahit olduğu güzellik ona mutlaka Xecê"nin güzelliğini sunar. Siyabend"in sevdasına dair olan inancı ise her adım başı çıkar karşısına.

 

Süphan tarihi püskürmesinden sonra bu aşkı gömmüştür yüreğine.

 

Bu aşk ise bütün tılsımını bu coğrafyaya serpmiştir.

 

Tarih ve coğrafya burada bir maraton içindedir her daim. Maratonları bir tatlı rekabetle sürer. Biri birinin önüne geçememiştir henüz.

 

Sultanlar, beyler, mirler, kavimler geçmiştir bu güzelliğin sihirli yüzünden bir bayırında oturup rüzgârın akışına kulağınızı dikerseniz kılıçların kana bulandığı ve kanın suya karıştığı ağıtları en güzel rüzgâr söyler size.

 

Anlatılması oldukça zor bu kara parçası oraya uğrayan, oraya konan ve ordan göçen her kesin ve kesimin yüreğine bir açılmaz boşluk bırakmıştır kanımca. Hata buradaki mavişin bir gözünün rengini gölün mavisinden diğer gözünü de dağların yani toprağın renginden aldığını söylemek mümkündür.

 

Onun içindir ki tüyleri kışın dağlara konan kar kadar yumuşak olan bu tekirin uysallığı da aşkın asaletine karşıttır. Asla vazgeçilemez.

 

İnci kefallerinin çoğalmak için sürüdüğü meşakkatli ve zorlu yürüyüş bu vazgeçilmezliğin başka bir emaresidir. Öyle bir sevdadır ki bin yıl küllense bile bir anda kıvılcıma ve ordan Süphanın başına değer kadar yüksek bir ateşe döner.

 

Bu ateş var olmanın kavrulması ve esmer yüzlü yiğitlerin ateşidir.

 

İki yol demiştim biri doğudan biride batıdan gelir bu ülke kadar büyük coğrafyanın içine. Birinde doğmuş güneşi sırtına alırsın birinde doğan bu güneşi göğsünde tutarsın. İşte güneşin bütün ısısıyla girdiğin mavi sularda sonsuza dek mutluluk kulaçları atarsın.

 

Ancak her şairin bir kenti vardır şiirlerine bastığı: Parmak parmak, pul pul hem de tıpkı Selim Temo"nun bastığı gibi.

 

“Yaşam ve ölüm

İki hasım şimdi

İki şüpheli şahıs

Her an biriyim, Tamara

Her an ikisi.”

 

Anlatılması güç bir coğrafya ve yaşanması zor. Zilan vadisinin ağzına kadar dolu insan bedeninden akan deresi. Ve otuz üç kurşunun düştüğü toprak kadar.

 

Ölüm ve yaşam bu toprak parçasında sürgün görmüştür hep. Sürgün ise bir gün kendi öyküsünü yazacaktı öyle yalın ama çelik gibi hem de.

 

Gidersen Van"a doğru ya da Van"dan gidersen başka yöne sürgünün baki olmadığını bilmelisin. Bu doğa ananın yüreğinden düşürdüğü parçaya giden de gelir gelen de…

 

Sürgün, sebeptir ki bu şahmeran yurduna bir mart ayında demirci kava destanı gibi destan yazmaya. onu da yazmak alın teri ve mangal yürekle mümkün oldu…

 

Sevdayla mümkün..!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
İrfan Sarı Arşivi