Eylül
Bir tek filtresiz tekel sigarası bilir kardeşliğin adaletini onu söylemeden geçmeyeyim dedim. Bir de bıyıklarımızın arasına tozları karışmış kitaplar
Kardeş, kardeş araladığımız kitapların arasında beynimize akan o nehir
Bilmezlerin yasak eylediği o kitaplar.
Kavganın en mavisini ve en merdini öğrendiğimiz kitaplar.
Sigaramızın ve tespihimizin nazar boncuğu kitaplar
Mevsim hazandı
Aylardan eylül
Yapraklar tutundukları daldan sararmaya yüz tutmuştu henüz. Rüzgâr ayrılığın şarkılarıyla besliyordu onları. Kim bilir bir güneş görecek kadar yaşayacaktı bazısı.
Evimizin önündeki kavak tez sarardı Sonra akasya Elma meyvesini daha etleyememişti.
Gece kara çarşaf gibi çöktü ülkeye Karanlığı yol bilmiş fermanlar, düştü yollara
Deli bir yerinde uykunun alıp götürdüler çocukları. Haki parkaları, İspanyol paçaları ve favullarıyla
Zindanlar en barbar zaman dilimindeydi
Rutubetli sonbaharın hüzünlü türküleri düştü akıllara. Ağrılarla, yaralarla devrimci marşların istikametinden sektirilmeye çalıştılar.
Suyun diğer yakası ölüm
Çarpıştılar, vuruştular bir tek bedenleriydi silahları.
teke tek döğüşte yenilmediler.
Bir tütündü acılarına derman
olsan da şimdi ıslansaydık biraz
gözlerimizden aşağı.
dudaklarımız dişlerimizin engelinden taşısaydı sloganları
çarpmadık dağ yavrusu,
yankılanmadık okyanus kalmasaydı.
zincirleri taşısaydık tarihlerin ayaklarından
her bir halkasına pas tutmayan tutkular anlatsaydık.
Bu eylülde türküleri soğuk kış günleri için yüreğimizin çelik potasında saklayacaktık.
Çünkü biz gideli kitaplarımız toprağın gömüsünde
Dinlediğimiz marşların kasetleri taş duvarların en zula yerinde. Ya da asılmayalım diye gençliğimizi büyüttüğümüz kitaplarımız yakıldı
Sayfalarının arasında kalmadık Zindana kafa tuttuk
Giderken darağaçlarına alnımıza şafak çarptı
Başımız düşmedi öne.
Kitaplarımızı beynimizin mavisinde çoğalttık Tepeden tırnağa biz yoktuk.
Toprağa gömülen kitap sarardı, kaç mevsimdir.
Dala tutunan yaprak ve yıllar.
Ve tütün
Ve biz