Diyarbakıra Paşa Gelse
Beraber yola çıktığı arkadaşlarıyla çelik yelek giyerek Diyarbakır"a çıktığı vakit, biz de başka bir güzergâhtan kar yağışı altında Muş ovasının yolunu tutuyoruz.
Daha birkaç gün önce kadın-çocuk dinlemeden dövülen yerlerde sürüklenen, şiddetin en tırmanmış boyutuyla muhatap kılınan şehrin insanlarının yaralarına bıraktığı buz parçaları erimemişken daha. Hatta daha buz yaralarını soğutamamışken sefere çıkan başbakanın hitap ettiği kitlenin elindeki pankartlar her şeyi anlatıyordu. beraber ıslandık ve ıslanacağız bu yağmurda!
Bir yandan da kar yağıyordu. Kar beyazdı ve masumluğu ve barışı çağrıştırıyordu.
Diğer yandan da başbakan yine bildik havasındaydı, kar havasına uymaksızın. Size kömür ve makarna dağıtmaya devam edeceğiz diyordu.
Gittiğimiz güzergâhta kaç saattir yağan kar toprağın yüzünü tamamen örtmüş durumdaydı. Etrafta tek tük ağaç vardı. Belli ki yıllar önceki ormanlar yakılmış ve kesilmişti. Çünkü buralardan geçerken ormanın sıklığından ürkerdi insan.
Yol: asfaltın, geçen araçların motor ve teker ısılarından olacak ki kar tutmamıştı.
Biliyoruz ki kar yağınca doğadaki yaşam rızksız kalırdı. Kurt, çakal, kuş bildik hayvanların yaşamı bir parça yiyeceğe bağlı kalıyor. Bundan sebep hayatları bahasına tehlikeli alanlara inerlerdi.
Yol boyunca kuş ölüleriyle karşılaştım özellikle serçe ve sığırcık. Sanki gaz bombası atılmış ve zehirlenmişler gibi. Sıra sıra Bazı kuş ölülerinin etrafı kanlıydı, bunların ciddi darp edildiği fikri çıkıyordu.
Bu yoldan geçen koca koca kamyonlar rüzgârın etkisiyle üzerindeki yüklerden parçalar düşürüyorlardı yol boyuna. Doğal olarak bu yiyeceklere aç kalan kuşlar daha çok hücum ediyorlardı.
Ölüme hucüm!...
Nerden bilecekler ki Diyarbakır"a başpaşa gelmiş ve makarna dağıtacakmış.
Kuşlar ölü ve risk altında!
Evet, kuşlar riske rağmen yola gelmeye devam ediyorlardı çünkü doğa da onlar için yiyecek kalmamıştı. Karşı yola inip risk altında ya ölüm ya da yaşam diyeceklerdi.
Göğüs göğse bir muharebenin içindeymiş gibi sürü sürü konan ve uçan bu kuşların kavgasını kenarları buğulanmış araç camından izlerken Diyarbakır"a gelen başpaşanın da bir sürüye bizim araç gibi daldığını görmek sonradan TV"de nasip olacakmış.
Beraber yürüdükleri bu yolda beraber ıslanmış ve ıslanmaya devam edeceklermiş güya.
Eğer siz kuzu kuzu bizi dinler sürü sürü karşılamaya gelirseniz ekmek, peynir ve helva yok eğer gelmezseniz ölüm, acı ve gözyaşı.
Siz eğer Kürt meselesinden konuşmazsanız Kürt meselesi olmayacaktır. Bakın ben sizin başpaşanız olarak hiç Kürt meselesinden söz ediyor muyum?
Sonuçta bir parça yem için yola inen kuşlar ölür
Ve bir parça ekmek için alanlara inen insanlara da itaat etmeleri halinde pankart taşıttırılır.
Biri onurluca bir kez ölmek biri her gün dirhem dirhem ölmeye benzer.
Bu yalancı çarelerin ülke yurttaşını maymuna çevirdiğini görmek her gün dayak yemekten beter ediyor insanı.
Dağları örten orman örtüsü yakılıp yıkılmazsa,
Doğal denge kendini sürdürür.
Ve yurttaşı doğal haline bırakıp demokratik haklarını verseniz, açlıktan uzak tutarsanız.
Onların da insanca yaşamı sürüp gider. Kavgasız, kansız.
Ne siz polis nezaretinde miting yaparsınız ne de Kürtler gaz bombalarıyla bastırılmaya çalışılır.