Dile Borç Ödemenin Dil'cesi!
Eli kalem tutan "yazar teki" dediğiniz "okuruna" arada bir sürpriz yapmayı sever. Kimileri araya mesafe koyar. Ben mesafe koyanlardan değilim. Küfürlü ve hakaretamiz mektuplar hariç, yazılanlara mutlaka yanıt veririm.
Geçen hafta sürpriz yaptım ve bir Kurmancî (Kürtçe) makale yazdım. Şunu gördüm. Bir Kürt olarak Türkçe ile o denli özdeşleşmiş ve içselleşmişim ki, birçok okur özellikle beni yüzbeyüz yakından tanımayanlar; "Allah, Allah Şeyhmus Diken de Kürtçe biliyor muymuş, Kürtçe yazabiliyor muymuş!" sorusunu sormaya gayret etmişler.
Bunun bütün diğer okumaları bir yana, aslında seksen senelik Türk Cumhuriyetinin utanılacak bir ayıbı olduğunu mutlaka vurgulamalıyım. Belki muktedirin kendisine sorsanız mutluluk duyacaktır, sevgili rahmetli Reha Mağden arkadaşımın yazı ifadesi ile biz kimi Kürtleri "Bülbül Ötüşlü Kanarya"lara dönüştürdükleri için.
Neyse, sadede gelelim. Çok ileti ve telefon aldım. Şaşkınlıkların yanında mutluluklar ve simgesel sahiplenmeler epeyce çoktu.
Kimilerine yazdım. Adeta ilk yazısı çıkmış ve yeni, yazın hayatına zorlu bir geçiş yapmış bir yazma sevdalısı gibi olduğumu! Ya da okumayı ve yazmayı yeni sökmüş bir okul çocuğunun ruh hali içinde seyir gösterdiğimi ifade ettim. Artık sürpriz olmayan bu yeni hâli, bundan böyle sıkça yapacak ve Kürtçe yazmayı sürdüreceğim.
Arada bir kimi yazdıklarımı okurla da paylaşacağım. Yaklaşık altı sene önce kendime verdiğim ve bir yazımla paylaştığım ilke kararım gereği Kürtçe yazılarımın Türkçe tercüme veya açıklamasını da yazmayacak / yapmayacağım.
Yine kimi arkadaşlara yazdım. Madem "kardeş" yakıştırmasını çok içselleştirdiğiniz bir halkla (Kürtlerle) birlikte yaşamayı çok istiyorsunuz. Ve "ayrılmanın" halklara "hayır" getirmeyeceğini sıklıkla dile getiriyorsunuz! O halde "kardeş" halkın dilini öğrenmek gerek. Hiç değilse gündelik ve birkaç yüz kelimelik sokak diliyle de olsa!
Şimdi gelelim geçen hafta ne yazdığıma. Geçen hafta Pazar sabahı erkenden aradı Yaşar Seyman, Dêrsim Gülü; "Fotoğrafın çok şıktı, bir kitabın kapağına koy. Ama yazını anlamadım. Ne olur birkaç cümleyle de olsa özetle" dedi. Yaşar'a sözüm var.
Edebi tadı olan bir deneme de yazabilirdim. Bunu tercih etmedim. Aydın, özellikle de "Kürt Aydını" üzerine kısa bir metin olsun istemiştim. Bu bir mesajdı aynı zamanda ve ben onu yaptım. Başlığını da "Kürt Aydını Kimdir, Kime Denir?" anlamına gelecek şekilde koydum.
Malum, kendine "aydın yakıştırması"nı reva gören kimi Kürt aydınlarına yönelik, Kürt halkının ve Kürt siyasal iradesinin o aydınların aydın uğraşılarından çok (yazarlık, müzisyenlik, edebiyatçılık, sanatçılık), siyasal duruşları nedeniyle bir belirleme yapıp "kendinize gelin, bu halk sizleri affetmez" diyordu. İşte ben yazımda bu duruma dikkat çektim.
O kalemlerin içinde benden çok daha iyi Kürtçe bildikleri, hatta kimilerinin afra-tafra ile Kürtçe çeviri yaptıkları halde, Kürtçe yazmadıklarını okura Türkçe seslenip yazdıklarını biliyordum.
Oysa aydın eleştirisi üzerine yazılarımı gerekçe gösterip en basitinden benim için "Kürtçe bilmediğimi ve hiç Kürtçe yazmadığımı o halde neden Kürt aydını eleştirisi yaptığımı" sorguluyordular. Onların da anladığı dille onlara cevap niyetine de olsun istedim, Kürtçe yazım.
Yayınlanmadan önce okuttum Kürtçe yazan arkadaşlarımdan birine ve sordum: "Kafa göz yaran bir yanlış ifade var mı!" diye. Yoktu ve küçük redaksiyon düzeltmelerine ihtiyaç vardı. Düzelttirmedim ve hatasıyla benim kalemimden çıktığı belli olsun istedim Kürtçe metnimin...
Kürtçenin okurları ve okurlarıma buradan söz veriyorum. Daha çok Kürtçeye, anadili'me yöneleceğim. Belki yitik bir kuşak olarak, kendi adıma arzulanan düzeyde olamayacak bu çabalar.
Ama en azından benim gibi hayatı boyunca kendi anadiline "yabancılaşmış", bütün yazılı metinlerini bir başka halkın diliyle, yani Türkçe olarak yazmış ve konuşmuş bir Kürdün, istenirse bu işi becerip, başarabileceğini simgesel de olsa kanıtlamak için bunu yaptım.
Her kesimden çok sıcak karşılandı çabam. 11 yıldır yazdığım bianet sitesinde ve 7 yıldır yazdığım BirGün gazetesinde ilk kez Kürtçe yazan bir Kürdün Kürtçe bir makalesi yayınlanıyordu. İnternet basınında birkaç sitede haber konusu bile oldu.
Demek ki bu işler kolay değil. Daha çok aşacağımız ve yaşayacağımız süreçler var...
Em deyndarê zimanê zikmakî ne...