Çocuklarımız var ne güzel
Şimdi silahların gölgesinde büyüyen oğul değilim artık, çocukları silahların şavkında, göğsü kurşunlarla baş başa kalmışların babasıyım.
Yani kendimizden bile sakındığımız, gözümüzün ırmağı, ruhumuzun derinliği, ıslığımızın ilhamı çocuklarımızın sokağın emir akıbetine uğradığı şu sıralarda durup durup düşünüyorum hal vaktimizi…
Çocukken ensemizdeki namluya eyvallah etmeden yaşadığımız onca günün ardından baba olmuşuz ve hala silahlar uygun adım gölgede. Baykuş tünediği yerden alıp yetimin, öksüzün, süt kuzsunun hakkını… Ediyor küfrünü.
Gıdım kadar insaf yok artık, işkence, dayak, ceza, hükümle tespih sallar gibi ellerinin arasında evirip çeviriyorlar.
Hakkâri’de, Yüksekova’da, Şırnak’ta, Cizre’de, Diyarbakır'da, Lice'de, Van'da yurdumu bir kara çarşaf gibi saran örtünün altında, derin kuyularda, kıblesiz mezarlarda, namazsız, salasız, öyküsü kayıp, giden çocuklar yetmemiş gibi, şimdi de o kuyularda yaşamı elinden alınanların çocuklarına göz dikmişler.
Yüreği ölüm emri olmuş küçük tanrıların günahlarını affetmek için kim nasıl bir çare bulur.
Eyvah!
Eyvah ki taş attılar diye beton odalarda yaşamaya mahkum edilmişlerin halini göremeyenlere.
Çocuk onlar, taş da atarlar.
Çocuk onlar, top da oynarlar.
Çocuk onlar, kendini tanrı sanıp, parmakları üşümekten yanana kadar kardan adam yaparlar, kardan adam yaparlar, ama tanrı onları cezalandırmaz.
Büyümek eğer cezaysa o farklı.
Uçurtma uçururlar rüzgara karşı, rüzgar onların yüzünü okşar sadece.
Çocukluklar dövülmez, vatan bölünmez.
Tiksinç olmayın… Zebani olmayın hiç…
Çocuklar morarırlar ama çürümezler. Çürümezler ki çocuk olmanın çelik yanını açığa çıkarsınlar.
Çocuklar çeliktir çelik en parıltılı korku.
Kim çeliği eritmeye kalksa elinde çeliğin erimesine dayanacak korunga lazım. Yoksa çeliğin yanma gücü, yakar adamı.
Çocuklar için 'tanrının melekleri' der akil adamlar.
Akil adamlar melekleri de tanır, şeytanı da.
Ciğerleri, elleri, parmakları, bacakları, gövdeleri, kafaları küçüktür onların onun için çocuktur isimleri. Yoksa büyük olup çocuk döverlerdi. Melek olmazlardı.
Kim büyürken geçtiği zamanı unutur. Hangi çocuk büyürken hayatını silindir gibi ezip geçenden sıyrılır, o yumruk izini nasıl siler hayatında, fotoğrafı her gördüğünde devrilmez mi çocukluğunun ayaklarına? Haldan hala geçemez mi?
Çocuk kaptığını yükler hafızasına, sevgiyi, kötülüğü, öfkeyi, iyiyi, kötüyü, kahrı, vebali, hayatı, ölümü, dört duvar arasını, dışarıyı, avluyu, ranzayı, voltayı, tespihi, gölgeyi… Yazar hafızasına bir daha okusun diye.
Sevgiyi okutmak gerekir beyim, sevgiyi yazdırmak gerekir çocuklara.
Küçücük bedenlerine kurşun yağdırmak gıdım insafı olmayanların, küçük yaşamlarını söndürmek miskal vicdanı olmayanların kârıdır.
Dışarıda koşup eylenen çocukları özleyen kuşların diliyle, imanıyla, inancıyla çocuklara dokunmayın beyler.
Çocuklarımız var ne güzel, kıyımızda büyümesine izin edin.