Bu ne şiddet, bu ne celal!
Akan ve akacak olan her damla kanın sorumlularının apaçık meydanda olduğu bir süreçte parmak işaretiyle hesap sormak elbette ki manidardır.
Şiddetin karşısında titrememek elde değil.
Hele şiddet ve hiddet bir araya gelince yüksek frekanslı sesle ulusun karşısına çıkıp hesap sormak korkutucudur.
Hemen her ailede bir askerin var olduğunu düşündüğüm kamuoyunun karşısına kuvvet komutanlarıyla birlikte çıkmak oldukça düşündürücüdür.
Kime karşı kimin korunduğu yuvarlanıyor ortalığa.
Evet, harbiden de mimikleri, beden dili ve metinden alınan kelimelerle yükseltilen, kimi zaman orta sesle mikrofonlara değen tiz sözler karşısında insan dehşete kapılıyordu.
Takvim yapraklarının gerisine doğru gittiğimizde böylesi muhtıraların varlığı akla gelir ancak bu kadar topyekûn bir hazırlık hemen hemen hiç yoktur. İlk olması münasebetiyle de insanın durup düşünmesi tutuyor.
Denildi ki; dağa gitmeler engellenmelidir. Bunun için bilim çevrelerinin kapısı çalınmalı ve görüşlerine başvurulmalıdır diye beklerken kamuoyu, bildik yöntemle devam edilen yolun başarıyı elde etmediğine tanık olmuştur.
Yöntemin yanlış olduğu ve bu yöntemle her gün ülkede gözyaşı ve kanın olacağını neredeyse sağır sultan bile duydu ama birileri duymak istemedi.
Bundan sebeple; katlanarak yükselen şiddetin hala can aldığı ve halkın yüreğine onarılması güç yaralar açtığını basınında bunu işlediğini gördük. Görevi kamuoyuna doğruları ve eksikleri taşımak olan basının da haklı durumu karşısında bu kadar hiddetlenmenin yerine doğru çözümü bulup kendi işini yapmanın daha mühim olduğunu sanıyorum.
Bu konuşmadan çıkardığım bir notu paylaşmak isterim.
Asker, hala ülkede iktidardır.
Hükümetlerin şu ya da bu partiden olması bir şey değiştirmiyor hala bizim ülkemizde çünkü ilk ve son sözün tek sahibi asker demedikçe o çok kullanılan demokrasi ve insan hakları hatta sivil yönetim kurmalı saat ötesine geçemez.
Onun için sivil alanın oluşturulması kaçınılmazdır ve bu ülkenin şiddetle ihtiyacıdır.
Siyasi cemaatin de görevini ve yerini netliğe kavuşturması lazımdır.
Kısaca herkes görevine dönmeli ve bir diğerinin görev alanına girmemelidir.
Açıkçası hızla çoğalan dünya nüfusuna paralel artan Türkiye nüfusunun da artık yıllar yıllı söylenmiş ve ezberletilmiş ödevin DIŞINDA gelişen dünya ya uyum sağlaması lazımdır.
Eğer çözümlenememiş Kürt sorunu varsa bu ülkede ki; vardır. Çözüme kavuşması gerekiyor.
Akan kan varsa buna dur denmesi gerekiyor.
Bunun için kendilerinin ve çocuklarının geleceğine dair insanların tepkileri olacaktır.
Basında bunu emir kulu olarak değil mesleği olarak icra edecektir.
Haklıya haklı
Haksıza haksız diyecektir elbette
Celallenmek ve öfkelenmek meseleyi çözmemiştir onlarca yıldır
Şiddet de çözmeyecektir şüpesiz