İrfan Sarı

İrfan Sarı

Alüsa’ya

Alüsa’ya

İki çakmak taşı kayanın kalbi üstüne açmıştın. İki sevdalı yüreğin maviş boncuk yolunda ilk filize düşen çiçektin. Anlatsalardı sevdalarını kimseler duymazdı, onun için bir seni düşlediler bulutların öte yüzündeki derinlikte…

Aylar ve yıllarca seni dudakların ıslak zamanlarına yordular.

Sen bahar yeli oldun kavrulurken toprak toprak insan.

Sen taneleri buz mavisi yağmur oldun göktanrının gözlerinden akan.

Oturup bir pencerenin en ahşap tarafında, ıslanmış bir milimlik camdan seni düşleyen ben çıkıncaya dek. Tanrı seni gözlerinden bana akıtıyordu, o zaman kahverengi toprak oluyordum, inanmazsan gözlerine sor. Gözlerine uzun uzun yağmurlar düşürdüm, uzun düşler arasında ve sinmiş, ıslanmış tüylü bir erkek serçe kuşunu bıraktım.

Bir yol ıslanmış camdan, bir yol yürekten teğet… Geçerken uğramış, dokunsan düşecek.

Vakur bir düş sanılır belki…

Ey saçları siyahtan parıldayan. İşte böyle bir vakitti seni kalbime misafir ettim. Hoş kalbim düşün heyecanını gerçeğin kemiğinden ayırmadı ki. Enstantane bir vakit diliminde düşlerimi kanatlandırdım, şehrin panjurlarını açtım ve gökyüzü sonsuz sevdi.

Ben seni, kalbime düşen heyecan hızı, ben seni, dizlerime düşen dermansızlık kadar korkarak sevdim. Düşümün arasında isminmiş gibi yağmuru sayıkladım camın buğusuna dudaklarımı dokundurdum. Korktum…

Korktum, çünkü korkmak sonsuza kadar sevmenin ön koşuludur.

Onun için bu aşkın bir katresi bile haram değil, dağlardan, vadilerden pancar toplayan pancarçınların pancarı kadar mübarek, tabii ve tadımdır. Elleriyle derip topraktan, sırtına vermiş heybeden, terinden, tırnağından ve hünerinden sofralara taşıdığı leziz, hafif, can tılsımıdır…

Anlatması zordur, yazması zincir kadar ağır ve ölümü beklemek gibi vebal…

Aslında nasıl anlatsam: bir çiçek bahçesine giren rüzgar gibi hırçın ve lazım. Çiçeğin tozunu serpen, son dansına eşlik eden.

Akşam batmazdan evvel, dinmişken yağmur, buğu elini eteğini çekmişken camdan, hava tazelemişken ciğerlerini…

Kuşlar katarı süzülür ya! Orda, yani tam gökte… Bir romantik senfoni kanatlardan ruh verir…

İşte öyle bir yerdeyim Alüsa.

Sonra sesin düşer aklıma, kirpiklerimin ucuna değer göğsünün gölgesi, gecelerden yaman bir özlem tutar…

Beter bir çınlama düşer kulaklarıma…

Sen varsın diyorum çaresiz, varsın ki çanlardan keskin çarpıyor perdesine kulaklarımın, uzakların…

Görmesem de, içimde bir sen yaşıyorum çılgınca…

Aşıkları kasıklarından bir sancı tutar gibi seviyorum seni…

Ağlamadan, düşünerek ve özleyerek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
İrfan Sarı Arşivi