Erdal’ımıza veda
Erdal, kazaların yaşanmamasının mucize olduğu yollar, hayatta kalmanın şansa bırakıldığı hastaneler kadar Kürtlerin nefes alması için çabalayanları yargılamak üzere delil değil bahane arayan yargı sisteminin de kurbanı oldu.
22 Ağustos günü öğleden sonra saat 2 civarında Erdal’ın kullandığı araç, Hakkari’den dönüş yolunda, Yüksekova’ya birkaç kilometre kala bir kamyonla kafa kafaya çarpışmıştı. Aracındaki iki kadın müvekkili kaza anında vefat etmişti. Müvekkilinin oğlu Cihan da aynı gün hayatını kaybetmişti. Erdal’ın da durumu ağırdı. Bilinci kapanmış, vücudunun birçok yerinde ağır kırıklar oluşmuştu. Kazadan kısa süre sonra birkaç kilometre ötedeki Yüksekova Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Burada ciddi bir müdahale yapılamadan birkaç saat bekletilmişti.
AĞIR YARALI HALDE YOLLARDA
Yüksekova’da yeterli ekipman olmadığı için kafasında hayati tehlike oluşturabilecek bir yaralanmanın olup olmadığı tespit edilememiş, diğer yaralarıyla da ilgilenilememişti. Akşama doğru Hakkâri Devlet Hastanesi’ne sevk edileceği haberi geldi. Ağır yaralı halde, 70 kilometre ötedeki, insanın sağlıklı iken bile kullanmak istemeyeceği bir yolu kat etmesi gerekecekti. Erdal ağır yaralı haliyle saat 18:00 gibi Hakkari’ye ulaştırıldı. Ancak burada da müdahale edilemedi ve akşam saat 20:30 civarında 200 kilometre ötedeki Van Yüzüncü Yıl Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilmesine karar verildi. Buradan da saat 22:30 civarında Van’a doğru yola çıkarıldı. İki buçuk saat sonra, gece saat 01:00 civarında Van’daki hastaneye ulaştığı haberi geldi. Ağır bir trafik kazası geçirmiş, ağır yaralı haldeki Erdal kazadan yaklaşık 11 saat sonra nihayet müdahale edilebileceği bir hastaneye ulaştırılabilmişti.
Burada da -öğrenebildiğimiz kadarıyla- ilk olarak kafa bölgesinde -beyin kanaması dahil- ciddi bir hasarın olmadığı gözlemlendiğinden ayak ve bacaklarındaki kırıkların ameliyat edilmesine karar verilmişti. Doktorlar aileye Erdal’ın bu ameliyatı atlatabilmesi halinde hayati riskinin de azalacağını söylemişti. Ameliyat kazadan iki gün sonra yapılabilmiş, saatlerce sürmüş ve Erdal bunu da atlatmıştı. İyileşmesi halinde uzun süre yürüyemeyebileceği ancak fizik tedavi uygulanarak zamanla bunun da aşılabileceği söylenmişti.
ERDAL’IN VEDASI
Bu ameliyattan sonra doktorlar aileye hayati tehlike yönünden bir risk görmediklerini, artık hastanın uyanmasının bekleneceğini aktarmıştı. Bu tür vakalarda ilk 72 saatin kritik olduğu aktarılmıştı. Ne yazık ki ilk 72 saatin ardından da Erdal’ın bilinci açılmadı. Arada gözlerini açıyor, elini hareket ettiriyor, hatta “bizi bırakma” diyen eşinin elini tutmaya çalışıyormuş. İlk üç günün ardından doktorlar aileye bu tür vakalarda sabırlı olunması gerektiğini, bilinci kapalı bazı hastaların aylar sonra da olsa uyanabildiğini aktarmıştı. Kazadan bir hafta sonra kafa bölgesinin beyin sapı denilen kısmında küçük bir kanama tespit edilmiş, ancak doktorlar bunun ameliyat gerektiren bir hasar olmadığını söylemişti.
Bu süre içinde ailesi Erdal’ın daha iyi imkanlara sahip Ankara veya İstanbul’daki bir hastaneye sevk edilip edilemeyeceğini araştırmış, ancak Van’daki doktorlar hastanın mevcut durumu ve sevk sırasında oluşabilecek riskler nedeniyle buna onay vermemişti. Geriye ailesi ve biz arkadaşları için sabırla uyanmasını beklemek kalmıştı.
Ne yazık ki günler, haftalar geçmesine rağmen o iyi haber bir türlü gelmedi. Tam aksine Erdal’ın durumu gün geçtikçe kötüleşti. 14 Kasım’da beyin ölümü gerçekleşti, 15 Kasım’da da, yani kazadan 85 gün sonra vefat etti.
Erdal’ın vefatına giden süreç yıllardır dünyaya dünyanın 5’ten büyük olduğunu söyleyen devletin en azından Hakkari’ye uygun gördüğü sağlık sisteminin nasıl olduğunu tarifi imkânsız bir acıyla, Hakkari’nin en güzel evlatlarından birinin canına mal olarak gösterdi. Hastanesi varsa doktoru olmayan, doktoru varsa yeterli donanımı olmayan sağlık sistemi Erdal’ı aramızdan aldı.
YARGININ TALİ HASARI
Ancak Erdal’ı öldüren, sağlık sistemindeki eksikler gibi, ondan da kötü haldeki hukuk sistemiydi. Erdal, kazaların yaşanmamasının mucize olduğu yollar, hayatta kalmanın şansa bırakıldığı hastaneler kadar Kürtlerin nefes alması için çabalayanları yargılamak üzere delil değil bahane arayan yargı sisteminin de kurbanı oldu.
En ufak bir hak arayışındaki herhangi bir Kürtle ilgili acaba ne bulabilirim diye çalışan yargı bu defa yaşları 50 ila 70 arasında değişen barış annelerini hedefine almıştı. 15 Ağustos’taki operasyonda 24 kişi gözaltına alınmış, bir kısmı iki gün sonra, bir kısmı da 4 günlük gözaltı süresinden sonra serbest bırakılmıştı.
Soruşturmaya konu edilen barış annelerinden Adalet Safalı ile Perişan Akçelik ise 15 Ağustos’ta adreslerinde olmadığı için gözaltına alınamamıştı. Avukatları Erdal Safalı, müvekkillerini ifadelerini vermeleri için Yüksekova’dan Hakkari’ye götürmüştü. Hakkari savcılığı iki barış annesinin ifadelerini SEGBİS aracılığıyla alabilecekken, bunun önünde herhangi bir teknik-hukuki engel yokken bunu tercih etmemiş, kadınların bizzat gelmelerini istemişti. Yüzlerce kilometre ötedeki cezaevlerinde tutulup yargılamaları Hakkâri mahkemelerinde yapılan çok sayıda tutuklunun mahkeme huzurunda ifade verme talepleri geri çevrilir ve yalnızca SEGBİS kullanılırken, savcılık annelerin bizzat gelerek ifade vermelerini uygun görmüştü. O gün o ifadeler SEGBİS’le alınmış olsa ne barış anneleri, ne avukatları, ne annelerden Perişan Akçelik’in gencecik oğlu Cihan Akçelik ülkenin en tehlikeli karayollarından birinde seyahat etmek zorunda kalacak, ne de o uğursuz kaza yaşanacaktı.
GÜZEL HATIRASINA SAYGIYLA
Ülkenin Kürtlere reva gördüğü yargı-sağlık-altyapı rejiminin kurbanlarından biri olan Erdal, babasını da henüz çocukken ne acı tesadüf ki yine bir trafik kazasında kaybetmişti. Hayatındaki zorluk ve engellerle baş etmeyi çok erken yaşlarda öğrenmişti. Kendisiyle yollarımız 1996’da Yüksekova Lisesi’nde kesişti. Lise yıllarımız aynı sırada geçti. Çocukluğundan bu yana Kürtlere yönelen her türlü zulme ses çıkaran, itiraz eden biriydi. 2007’den beri yürüttüğü avukatlık mesleğinde de hak temelli bir savunuculuk yürütmekten hiçbir zaman geri durmadı, temel hak ve hürriyetleri esas alan bir avukatlık yaptı. Hakkâri gibi hukukun h’sini görmenin zor olduğu bir memlekette sabır ve sebatla çalıştı. 16 yıllık meslek hayatında memleketinde önemli, kıymetli etkiler yarattı. Dayanışmacı, alçak gönüllü, serinkanlı, kibar, neşeli ve daha birçok hasletiyle dokunduğu herkeste derin izler bıraktı. Bolca okuyan biriydi, okuduğu her kitabı çocukça bir heyecanla anlatmayı severdi. Siyaseti, toplumsal gelişmeleri yakından izler, ufuk açan analizler yapardı. Erdal’ımızdan geriye hiçbir zaman unutmayacağımız güzel hatırası, ölümüne neden olan adaletsizliklerle mücadele etme borcu kaldı.
Hamza Aktan / Gazete Duvar