Dengbêjlerin Gölgesinde Taş Meselleri
İnsan bir hemşehriyi, hem de ruhu, kalbi, toprağı coğrafyasıyla hemhal, üstelik eli kalem yüreği şen hemşehriyi nefes aldığı coğrafyasında tanımak ister elbette.
Ama bu her zaman mümkün olmuyor ne yazık ki! Hayatın acımasız koşulları üzerine, muktedir siyasetlerin zalimliği de eklenince hemşehrilerin en muteber olanlarını savuruyor bir yerlere hayat!
O sebepten demiştim ki bir vakitler;
Ben şehirim,
Kalıyorum böyle.
Kalıyorum kalmasına ya!
Bende, kalmadı hemşehrilerim...
İşte, o "bende kalmayan" uzaklara düşen ama hep buradaymış (memlekette) gibi kadim hemşehri olanlardan ve dahi hayli az kalanlardan biridir Bedros Dağlıyan.
Tıpkı Mıgırdiç Margosyan üstat gibi İstanbul'u mesken tutanlardan.
Tutmuşlar İstanbul'u mesken olarak, ama o malum şarkı "yarim, İstanbul'u mesken mi tuttun/gördün güzelleri beni unuttun" modunda olmadan hiç.
Saroyan'ın ölü bedeni Amerika'da bir mezarda olsa da ruhunun, kalbinin, sesinin, nefesinin Bitlis göğünde asılı kaldığı ve hep oradan baktığı gibi.
Bedeninde değil ruhlarında sızı misali kalpleri hep şehitleri için atmış/atmakta...
Bakın bir "Yaya Turna"* misali ne diyor Bedros hemşehrim:
"ŞARK ÇIBANI
Gülü, nergisi bî-tamam kokladım
Eriği, dutu, inciri yiyiverdim dalında
Bütün yaramazlıkları yaptım
Kırıverdim camı-çerçeveyi
Bir velet nasıl düşünür
Hızlıca ve hınzırca; öyle
Bütün raconlarını kestim delikanlılığın
Haytalığın, serseriliğin; aşk'ın ve avareliğin
Mavi, gri ve kızıl göklerine şehirlerin
Gönül gözümle resimler çizdim
Girip göllerin, nehirlerin kutsalına; çırılçıplak
Ay ışığıyla arlandım
En güzelini devşirdim sevdanın
Kara gözlerden ışığı alıp yürüdüm tebessümle
Bayrağı olmayan devrimlere
Hiçbir şeyde gözüm kalmadı
Toprağının kızılı kadar
Şark çıbanım;
Memleketimdir yüzümde..."
Bu hafta ikisi birlikte çıkan Bedros Dağlıyan'ın "Taş Meselleri" ** ve "Dengbêjin Gölgesinde"*** kitaplarındaki öykülerini okudum.
Diyarbakır, Sivas ve İstanbul başta olmak üzere; Arapgir, Tokat, Samsun, Batman, Foça-İzmir ve daha birçok yer, birçok kısa kısa insan hikâyeleriyle buluşturuyor okuru.
Bir bakıyorsunuz Levon ustanın yaptığı bir paytonun içindesiniz, ama hayli uzakta, gözlerinizi kapıyor anlık bir zaman yolculuğu ile o paytonu yapan ustanın yaptığı mekânlarda varsayıyorsunuz kendinizi.
Sonra şehirler arası yolda tıngır-mıngır giden bir aracın içinde kucağındaki torbasına sıkı sıkı sarılmış ağzı var dili yok bir kadının sırdaşı...
Her bir kısa hikâyesi sahiden "anlatılan, senin hikâyendir" ey insan soyu dediğimiz kabilden...
Bedros Dağlıyan'ın öykülerinden çok senaryo çıkar, okuyun seversiniz...
*Yaya Turna, Bedros Dağlıyan, 2011, Pencere yayınları
**Taş Meselleri, Bedros Dağlıyan, 2021, klaros yayınları
***Dengbejin Gölgesinde, Bedros Dağlıyan, 2021, klaros yayınları