'Ucube' Hayatlar!
Niyetim Başbakan'ın Kars'taki heykelle ilgili "Ucube" sözü üzerine yazmaktı. Yazarken en azından yakın tarihin iki örnek olayına da gönderme yapmaktı.
Yine bir heykelle ilgili "Böyle sanatın içine tüküreyim" diyen Ankara'daki bir belediye başkanından söz etmek... Bir de 90'lı yıllarda dönemin Refah Partisi Diyarbakır'da belediyeleri alınca Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Bilgin belediye şehir tiyatrosunu kapattığında dönemin Sur belediye başkanının "Tiyatrocuları bana gönderin. Hepsini çöpe göndereyim olsun bitsin" demesinin hikâyesini tarihsel ve ideolojik konjonktür bütünlüğü çerçevesinde paylaşmaktı.
Ama vazgeçtim. Değinip geçeyim yeter kendime. Arif olan anlar. Kültürü sanatı, sanat ve kültür terbiyesi olanla konuşmak ve yazışmak gerek. Ötesi sadece muhalefet ve itirazdır. Yapılan da budur zaten...
Kürtlerin yılbaşı arefesinde geçen senenin son gününde bir buçuk ay aradan sonra yeniden başladı Kürt siyasetçilerinin Diyarbakır'daki duruşması. İstasyon meydanındaki dev mitingden sonra Diyarbakır Adliyesinin bitişiğindeki Büyükşehir Belediyesi önünde toplanmıştı büyük kalabalık.
Tören yeri gibiydi. Davullar, halaylar ve zılgıt, slogan sesleri birbirine karışmış vaziyetteydi. Olaydan hiç haberi olamayan biri tesadüfen tanık olsaydı, sanırdı ki bu devasa kitle "serê salê"yi Kürt Yılbaşını kutlayan bir mahşer diyebilirdi tereddütsüz. İşte Kürt halkının en garip ve iyi huylarından biri budur. Muktedire nanik yapmak! Ne yaparsınız yapın, hayata çentik atmak da bizim işimiz söz ve duruşunun ifadesi bu olsa gerek.
Barış ve Demokrasi Partisi'nin otobüsü yüzünü Adliye binasına dönmüş vaziyette yargılanan Kürt siyasetçilerine yönelik sürekli anonslar yapıyor. Bir yandan da destek için batı illerinden ve ülke dışından gelen konukları anons ediyor.
Onlardan biri, otobüsün üzerinde; sosyalist yazar ve aydın Temel Demirer konuşuyor. Coşkulu bir üslupla sosyalizmin selamını "Kürt yoldaşlarına" muştuluyor.
Kalabalığı yarıp konuşmasını tamamlamış ve otobüsten inmiş Temel'in yanına varıyorum. Sıcak bir tavırla arkadaşlarından birkaç adım kopup sevgiyle kucaklıyor beni. Kutluyorum Temel'i, sosyalizmin sesini Kürt kardeşleriyle paylaştığı için. Sibel Özbudun'u selamlıyorum.
O esnada yanımızda Gazeteci-Yazar arkadaşım Esra Çiftçi bitiyor. İki kelam hal hatır soruyorum.
'Hadi yorulmuşsunuzdur Temel, oturup bir çay kahve içelim' sözü henüz ağzımdan dökülmüşken sağımızda solumuzda gaz bombaları-fişekler patlıyor. Otobüsün üzerinde anonsu yapan "Dağılmayın havai fişektir" filan dese de; gazı yiyişimizle burnumuz, gözümüz, suratımız darmadağın oluyor.
"Lanet okuyorum" muktedire. Çünkü onlar inançlı ve iman kültüründen geldiklerini sıkça ifade edip buna referans veriyorlar. Bu dilden anlarlar. Siyaseten karşı duruşumla birlikte ancak onlara yüksek sesle yaptıkları zulümden ve yapılan zulme karşı çıkmamalarından hatta destek olmalarından dolayı ancak "Lanet olsun size" diyebiliyorum.
Eğer bir gün sonra Kürtlerin siyasal kâbesi Amed'in belediye binasının önünde; bir zamanlar PKK'nin elindeki tutsak askerleri almaya giden eski Mazlum-Der'li İhsan Arslan, bir zamanların Diyarbakır Mimarlar Odası Başkanı Kutbetin Arzu, Kürtçeyi zarafetle konuşan Abdurrahman Kurt iktidarın Kürt vekilleri olarak sadece seçildikleri ilin halkının değil, BDP'li vekil arkadaşlarının da yediği onca gazı atanları, terazisi tartmayan adalaeti protesto etmiyorlarsa çoktan davayı kaybetmişlerdir benden söylemesi. En azından vicdanlarda davayı kaybetmişlerdir bir kez daha benden söylemesi.
Galiba şairin dizelerini yeniden ödünç almanın vaktidir, Ece Ayhan'dan özürler dileyerek!
Buraya bakın, buraya, tam da burada, Dîyarbekirin belediye binasının önünde adliye sarayının tam da karşısında; siyasal tarih dersinin Kürt bahsinden okuldan kovulmuş iktidar duruyor. Onlara itibar da biat da etmeyin...