Kürdün enternasyonalizm ve yurtseverlikle imtihanı
Barış ve Demokrasi Partisi 12 Haziran genel seçimlerine Bağımsız Adaylarla girme kararından sonra destekleyeceği Bağımsız Adayları da açıkladı.
Doğrusu aday listesine baktığımda iki açıdan beklentilerimin büyük ölçüde gerçekleşmiş olmasından memnuniyetimi dile getirmenin yerinde olacağını dillendireyim.
Birkaç hafta önce yazdığım “Parlamentoda Nitelikli Kürt Temsiliyeti İçin” başlıklı yazımda dile getirmiştim:
“Kürtlerin kendi içlerindeki birlikteliği daha da güçlü kılabilmek için bir şekilde bugüne kadar tercihlerini Kürt siyasal hareketi dışında kalmak şeklinde kullananlara da ‘birliktelik’ manasında bir fırsat vermeye ihtiyaç var.”
Devamında ise;
“Seslere ses katmak ve sesleri ‘sınıf intiharından’ geçirerek, emeğin ve yoksulların ortak Kürt ve demokrat sesi olarak seçim meydanlarında dillendirmek için hep birlikte güçlü bir varoluşa evriltmek gerek.
Batıda, Osman KAVALA gibi, Sırrı Süreyya ÖNDER gibi, Ertuğrul KÜRKÇÜ gibi, Ayşegül DEVECİOĞLU gibi, Murathan MUNGAN gibi meclisin ezberini bozacak ve referanslarını soldan alan ilkeli tutarlı şahsiyetlerin adaylığına ihtiyaç var. Mesela soyu kıt'ale uğramış olanların sesi olsun diye Mıgırdiç Margosyan'ı Diyarbakır'dan bir Ermeni vekil olarak Ankara'ya göndermeye ihtiyaç var.”
Demiştim.
İşin açıkçası sol ve demokrat kesimden ve Kürt cenahından da bu birliktelik içinde yer alamayanların olması bir “burukluk” yaratmış olsa da, görünen o ki; çok renkli ve güçlü bir seçim dönemi yaşayacağımız gün gibi aşikâr…
Kürdün siyaseten iki şeyi seçim öncesi süreçte başardığını şimdiden söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Sıradan bir öngörü yeter de artar bile. Kürt Özgürlük Hareketi kanımca iki buçuk olgunluğu becermiştir.
Biri Kürt siyasal hareketi dışında kalan kimi Kürt kesimlerini üstün bir özveriyle Kürt açık alan siyasetinin içine dâhil etmiştir. Bu büyük bir yurtseverlik örneğidir. Tarihe geçecek ve kayıt altına alınacak bir siyasal özveridir.
İkincisi, nerdeyse 40 yıldır (1965 TİP deneyimi) Türk parlamentosunda adı, sözü ve sesi unutulan hatta kısılan / kısıtlanan geçtiğimiz dönem yetersiz sesle duyulan “Sosyalizm”in sesinin 12 Mart ve 12 Eylül “Komünarları”nın sesinden bir kez daha duyulacak olmasının heyecanı…
Üçüncüsü diyecektim buçuk kaldı. O da şu; Erol Dora’yı Hasip Kaplan’la Beyoğlu’nda paylaştıkları avukatlık bürosunda sonra da MEZO-DER isimli Süryani derneklerinde tanımıştım. İyi bir seçim oldu Süryani Halkı adına. Keşke buçuğu üçe tamamlamak için bir de Ermeni adayımız olsaydı…
Ve unutulmaması gereken bir vefa örneği de KCK davasından yargılananların da altı adayla bağımsız adaylar arasında yer alması…
Parlamentonun yeni dönemi için henüz konuşmak erken.
Ama geçmişteki sol geleneğimizden biliyoruz ki; her seçim aynı zamanda yeni örgütlülükler, yeni birliktelikler ve yeni gür sesleri meydanlara taşımanın da gerekçesidir.
Bu vesileyle Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü gibi referanslarını soldan alan entelektüellerin, Hatip Dicle ve Leyla Zana gibi Kürt siyasetinde duruşları ve varoluşları ile isim ve karizma olmuş şahsiyetlerin, Ferhat Tunç gibi sanatçı ve aydın kişiliğiyle rüştünü ispatlamış kimliklerin, Şerafettin Elçi gibi 12 Eylül öncesinde, zor zamanlarda bakanken Kürtlüğünü dillendirmiş kişiliklerin çok farklı ve örnek bir Kürt ve Demokrat iktidar paylaşımcılığının ipuçlarını vereceklerinin beklentisi içinde olacağımızı şimdiden söylemek mümkün…
Haydi hayırlısı…
10. Nisan 2011 Pazar saat 14.30 AMED…