Kafama Sıkar Giderim
Gider misin? Sanmıyorum. Senin gibilerin canı çok kıymetlidir. Hele dilinize hiç yakışmayan "kafasına sıkıp gitmek" sizin kültürünüzde yok.
Yıllar evvel haysiyetli bir büyük insan Diyarbakır zindanında 12 Eylül zulmünün katmerlisini yaşamış Felat Cemiloğlu yakın çalışma arkadaşını işkencede kaybettikten sonra, kendisine de dışkı yedirilmiş ve cezaevinden çıktıktan sonra sağlam kalan dişlerini de çektirmiş yerine takma diş yaptırmıştı.
Ölünceye kadar bir tek dileği vardı; Kenan Evren'in ölümünü görmeden ölmemek. Mümkün olmadı. Kenan Evren ölmeden çok zaman önce öte yakaya göçtü Felat Ağabey.
Şimdi haysiyetli insanlar muktedirlere diyorlar ki; 12 Eylül paşalarının yargılanmalarına hukuki olarak yol açacak bir hukuki fırsat yaratın, hep beraber size destek olalım. Öyle bir fırsat yaratılmadığı gibi, Paşa Marmaris'teki villasından ses veriyor. Yargılanma gibi bir durum olursa, "kafama sıkar giderim".
Gider misin?
Hem de kafana sıkarak gider misin?
Sanmıyorum.
Bu kültürünüzde yok...
Siz ancak, güç sizdeyken, gücünüze taparak, güçsüz ve kudretsizlere güç gösterisinde bulunarak var olmayı becermeyi marifet sayan bir kültürden geliyorsunuz.
İşin açıkçası büyük, hem de çok büyük laflar ederek 12 Eylül 2010'daki Anayasa değişikliği halk oylamasını sanki 12 Eylül askeri darbesi ile hesaplaşmaymış gibi sunan Başbakanı dinlerken Nazım'ın dizelerini anımsadım: "Yalanla besliyorlar sizi."
Açıyorum değişiklik önerisinde bulunulan ve halka sunulan anayasa maddelerinin bir tekinin bir tek paragrafında bile darbeci paşaların kılına dokunulmasını öneren hiçbir şey yok. Peki, yok da bu muhterem zevat neden kendini paralarcasına meydanlarda gözlerinizin içine baka baka hem de her defasında üç kez; "Evet, evet evet deyin" diyor.
Diyor!
Çünkü o da adı gibi biliyor ki; 12 Eylül darbesi ve uzantıları sağ, sol, Kürt, Türk demeden bütün muhalif sesleri öldürdü, işkenceden geçirdi, yıllarca hapislerde süründürdü, hala da öfkesi dinmemiş gibi yeni tezgâhlar peşinde.
Muktedir de, 12 Eylülle hesaplaştığını söyleyecek ki, ayağı yer tutsun.
Günlerdir televizyon kanallarındaki rezaleti izliyorum. Gazeteleri okuyorum. Devamı gelmeyeceği dünden aşikâr bir "Anayasa oyunu"nu yıllar evvelin çocuk oyunu olan dönüp dönüp başa gelinen ve her defasında küçük "başarılarla" tatmin olunan "Mario" oyununa benzetiyorum. Koca koca adamlar sanki gecikmiş çocukluklarını yeniden yaşıyorlar. "Bak bilmem kaç nolu maddenin falanca paragrafındaki değişikliği gördün mü? Artık hâkim kararı olmadan falanca iş olmayacakmış, yaa gördün mü?"
"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin" sözü görüyorum ki küçük mutluluklarınızın yerini doldurmaya muktedir olmuş, yazık, hem de çok yazık!
Muktedir çıkıyor meydanlara "12 Eylülle hesaplaşıyoruz" gibi bir iddialı sözle salvo atışı yapıyor. Hayatı boyunca düzen partilerinin partneri olmamış ömrünün en verimkâr çağlarını zindanlarda geçirmiş şahsiyetler ise her ne hikmetse inanıyor bu sözlere ve utangaç ifadelerle "Yetmez ama evet" diyor. Ne zamandan beridir yasalardaki küçük kırıntılar yıllar evvel "Devrim" diye hançereniz yırtılırcasına bağırdığınız haysiyetli taleplerinizin yerini doldurmaya yetti.
Bilmiyorlar ki; örgütsüz iseniz, bir örgütünüz yok ise hamasi laflara devamı gelir umuduyla verdiğiniz bütün destekler muktedirin hanesine yazılır ey utangaç solcular. Bunu tarih yazar ve söyler. Tarihe bakın ve bu reel durumun onlarca örneğiyle karşılaşırsınız emin olun.
Bırakın iktidar; "yetmez ama evet" diyen, görünürde iktidara muhalefet ediyormuş gibi duran aslında yandaşı olan her boydan iktidar yandaşı İslami örgütlenmeleri ile sandık başına gitsin ve kendi oyu(nu)nda sobelensin.
Size evet evet size, belki size kimse yanlışınızdan dolayı hesap sormayacak, ama vicdanlarınız ve geçmişte verdiğiniz mücadelenin yolda düşen yol arkadaşlarınızın ruhu size hesap soracak, haberiniz olsun.
İktidarın yürüttüğü bütün bu hamaset edebiyatı size yetiyorsa, "Biz yeni ve demokratik bir Anayasa istiyoruz. Bu oyunun hiçbir yerinde yerimiz yok. Bu nedenle sandık başına gitmeyeceğiz" diyen muhaliflerle yollarınız çoktan ayrılmıştır benden söylemesi. Aslında yollar çoktan ayrılmıştı da sizlerin "taraf"tarlığı safları netleştirdi. Haydi, yolunuz açık olsun, uğurlar ola...
Paşaların ise dillere pelesenk "kafaya sıkıp gitme" sözüne sahip çıkma lüksü hiç yok. O sözün sahipleri belli.
Ha bir de unutmadan biri, bir kapitalist hâla diyor ki; "Kirlenmek güzeldir" ve özenle kirlenen beyazı işaret ediyor. 12 Eylülün Anayasa'sından biliriz: Şiirin erdeminden beslendiği gibi söz; Bütün renkler hızla kirleniyordu, önceliği beyaza verdiler diyordu. Kirlenen bilumum o "lanet olası" malum "Beyazlar"ı unutmadan...
(*) Ahmet Kaya'nın harika şarkısının Yusuf Hayaloğlu sözlerine selam niyetine.