Şeyhmus Diken

Şeyhmus Diken

Asra Beş Kala!

Asra Beş Kala!

"Millet yaşamaz, meclisi müstahkâr olurken
İğfal ile tehdit ile titrer ve sinerse
Millet yaşamaz maşer-i millet boğulurken!
Düşsün sana meyyal-i tahakküm eğilen ser
Kopsun seni- bir hak diye - alkışlayan eller"
Doksanbeşe doğru / Tevfik Fikret

Bir süredir öylesine bir şehir tarifi "ihtiyacı" doğmaya başladı ki; muhalifler ayrı ve olması gereken tarifte ısrarlarını sürdürüyorlar. Muktedirler ise "devlet olmanın" olanca kudret ve yaygın ajitatifliğini kimi zaman popülariteye hatta sokaktaki vatandaşın inancına mütecavizliği de göze alarak bir başka egemenlik pekiştirici telden çalıyorlar.

Meramım bir sempozyum nedeniyle başat birkaç işi paylaşmak. Kimilerine cazip gelen ve çarşaf çarşaf sunulan örnekleriyle Diyarbakır'da iki yıldır büyük paralar harcanarak üstelik önüne "Uluslararası" yaftası da yapıştırılarak gerçekleştirilen "Nebiler, Sahabiler, Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır" sempozyumu. İki ortağı var; Dicle Üniversitesi ve Valilik.

Şehir Diyarbakır olunca...

Sıkça ve değişik fırsatlarla değişik şekillerde dile getirmeye çalışırım. Şehir Diyarbakır olunca, elde kalan tek muhalefeti bir şekilde "alaşağı" etmek için olmadık güçler seferber oluyor ne hikmetse!

Bunun sayısız tanıklıkları ve yine sayısız projeleri ve de tarifsiz bütçeleri var, benden söylemesi. Yeter ki bu muhalif odak düş(ürül)sün! Ne gerekiyorsa yapılıyor, kimsenin kuşkusu olmasın.  Ama kaygısı olsun.

Bu müdahillikleri, referansı sadece şehrin fiziki ve kültürel mirası, ya da salt İslam temelli inanç manzumesi olan kimileri kabul edebilir.

Sanıldığı kadar masumane değil

Ama ifade etmek gerekir ki bu durum hiç de sanıldığı kadar "masumane" değil. Yani şehrin birkaç eski ibadet mekânını (cami, kilise v.b.) kurtarmak adına restore edip ayağa kaldırmak, ya da şehri işte bilmem 'geçmişte şu kadar din ve inancın birlikte yaşadığı, harmanlandığı bir şehirde, işte o yapılar ve örnekleri' diyerek dillendirmek masumluk karinesi ardına saklanmayı masum olarak göster(e)miyor söyleyeyim.

Bu "operasyonun" bir tek adı vardır o da şu: şehri muhalif ve Kürdi kimliğinden soyutlayıp kimliksizleştirmek. Ya da yeni ve etkisiz, içi boşaltılmış bir kimliğe evrilterek işlevlendirmek!

"Peygamberler şehri"... "İnancın şehri"...

Yakın zamanlara kadar "Peygamberler şehri" lafzı, ifade manasında lanse edilerek Diyarbakır'a komşu şehir "Urfa" için tasarlanmış ve sıkça telaffuz edilen bir adlandırmaydı.

Mardin için ise "İnancın şehri" kavramsal metaforu öne çıkan bir jargondu. İkisinin de içi boşaltılmıştı, çoğunuzun malumu!

"Peygamberler şehri" derken tek başına bir İbrahimi'lik üzerinden ve "Nemrud mezalimi" mantığı çerçevesinde bir peygamberlik kurgusu vardı.

Ne geçmiş bin yıllardaki Süryani, Yahudi ve Ermeni toplumlarının eski "tapınakları"ndan silinen ve artık anılmayan adları ve yeniden reorganize edilen yeni İslami kimlikli mekânları, ne de ritüelleri ve tarihle kültürle yoğrulmuş geçmişleri var artık yeni adının önüne "Şanlı" yaftası konan "Urfa" kentinin yeniden yazılmış modern şeceresinde...

Süryaniler söyleyemiyordu, ben söyledim

Mardin için ise inancın metalaştırılması, ya da daha içten bir kavramsallıkla inancın turistik meta unsuru haline dönüşümünün kaba tezahürü.

2010 Türkiye'sinde Amerikan toplumunda bugün Kızılderililer neyse, Mardin için de devletin biçtiği rol açısından bugün Süryanilik odur.

Birkaç yıl evvel Midyat'taki bir panelde "Eğer bir kilo daha fazla Mardin leblebisi, ya da üç porsiyon daha Mardin kebabı veya birkaç parça gümüş takı satayım diye Süryani'yi seviyorsanız, sevmeyin eksik olsun o Süryani sevginiz. Ama binlerce yıldır bu topraklarda birlikte yaşamış, acıyı kederi birlikte paylaşmış kaderdaş halklar olarak Süryani komşularınıza, hemşehrilerinize kucak açıyorsanız o zaman sevginiz anlamlıdır" diyerek dile getirdiğimde, panel sonrası Süryani dostlarım "Biz dile getiremiyorduk. İyi ki söylediniz" demişlerdi.

"Bizim de Süryanilerimiz var" demek için...

Şimdi haftanın mana ve ehemmiyetine binaen (malum 24 Nisan) yeniden dile getirmenin zamandır. Evet, muktedir başarılı olmuştur, hem de birkaç açıdan! Mardin'de de, Urfa'da da, başka yerlerde de!

Devletin retoriğinde; Mardin'de Süryanilik artık bir turistik pazar metaıdır. Bakın işte "bizim de Süryanilerimiz var" demek içindir onca gayret. Tıpkı Washington'daki Kızılderili müzesi ve "rezerv bölgeleri" diye tabir edilen kamplarda artık fabrikasyon olarak üretilen Kızılderili süslerinin büyük ve fahiş paralarla meraklısına satılması gibi!

Mardin de, yerli yabancı turistlerce ziyaret edilmekte, alışveriş yapılmakta, bol bol kilise ve manastır kutsal haçları önünde fotoğraflar çekilmekte, ardından da anılar tazelenmekte, biraz radikal olanların yanında evine götürdüğü bir bardak kırmızı şarabın eşliğinde.

Öte tarafta mevcut durumdan ders çıkarmak, acaba "bizim Süryaniler"imiz dediğiniz tebaa ne haldedir? Hayatlarını sürdürmek için gündelik yaşamda, okulda, çarşıda pazarda, devlet katında veya siyasal talepkârlıklarında nelerle karşılaşmaktadır sorularını çoğaltarak soran da, bunları tartışan da, dillendiren de pek yok! Elbette siyasal olarak Kürtler bunu dillendiriyor. Ama Kürt sorununun çözümsüzlüğü gibi Kürt coğrafyasındaki diğer halkların sorunları da güme gidiyor.

Urfa'ya gelince "peygamberine" çoktan kavuşmuş. Camisiyle, balıklı gölü, dergâhı ve diğer tapınma mekânlarıyla "muradına ermiş" ve hayatından ziyadesiyle memnun gibi.

Sırada Diyarbakır mı var. Evet, görünen tablo bu!

Birkaç yıldır özlemle bu ikiliye (Mardin ve Urfa) Diyarbakır'ı da katma gayretkeşliğinin olanca heyecanını yaşıyor kimileri. Devlet destekli projeler olanca hızıyla bu yeni duruma hizmet etmekle yarışıyor. Devlet kurumları da bu durumdan geri kalmıyor. Diyarbakır Müftülüğünün "Dini Değerleri ile Diyarbakır", Diyarbakır Valiliğinin "Nebiler, Sahabiler, Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır" ve alabildiğine inanç temelli bir motivasyona gönderme yapan Diyarbakır eski vali yardımcısı ve Diyarbakır Hizmet Vakfı Başkanı Ahmet Aydın'ın kurumsal desteğiyle Diyarbakır Kültür Sanat Vakfınca yayınlanan "Doğunun Kapısı Diyarbakır" kitapları büyük ölçüde anılan amaca ve niyete çare olmaya aday çalışmalar.

Bir 24 Nisan'a daha "Rojbaş" diyeceksiniz

2010 tarihsel zaman aralığında eski ve kadim Amida'nın şimdilere denk düşen Kürdî Amed'inde; sayının içinde peygamberlerin de olduğunun dillendirildiği 540 sahabe ile Mekke, Medine ve Kudüs'ten sonra dördüncü büyük sahabe şehri gibi bir lafız sokaktaki vatandaşın inancından çok; Kürtlerin kalbi Amed'in direnç ruhunu teslim almaya hitap ediyor.

Mesele şu: ruhunu teslim edip üzerine Arapça fatiha okumaya yeltenenlere rıza mı gösterilecek! Yoksa sahabe ise onlar Amed'in sahabeleridir, onları da anmayı elbette biliriz, size ne oluyor ey para tanrıcı proje'ktörler demekte.

Siz bu yazıyı okuduğunuzda bir 24 Nisan tarihine daha "Rojbaş" diyeceksiniz. Neredeyse bir asır evvel bu topraklardan toplu kıtal'e uğramış bir doğu kavminin acılarını bir kez daha yüreğinizde, ruhunuzda, benliğinizde anacaksınız.

Kürt coğrafyasındaki tüm halklara özgürlük

Hiç tereddüdünüz olmasın, eğer Kürtler de Hıristiyan olsaydı o tekçi mantığın dayatması gereği aynı sonu paylaşacaklardı. Değillerdi. Dolayısıyla sabah kahvaltısı olmaktan kurtuldular. Ama "ciran"ları, "kirîv"leri kurtulamadı.

Şimdi birileri siyaseten Kürdü de kimliksizleştirerek benzer akıbete kurban etmek niyetinde.

Şükür ki Kürt sadece kendi için değil, kendisini kişiliksizleştirip, kimliksizleştirmeye yeltenen muktedirlere inat, Ermeni'sine de, Süryani'sine de, bütün Kürt coğrafyasındaki halklara özgürlük ve demokrasi istiyor. Benim çabam senin içindir de, diyor...

Sözü Fikret'le açtık şairce, yine Fikret'le bağlamak doğru galiba "Tarihi Kadim"den...

"Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,

çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,

kanlar yağar dört bir yana.

En başta bir kanlı bayrak.

Kanlı bir taç gelir arkasından.

.......

Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?

Bizden iyi geceler onlara,

bizden onlara iyi uykular."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Şeyhmus Diken Arşivi