'Terörist' diyene 'dudak değmez' uygulaması!
Mandela beyaz ırkçılara karşı mücadelesinde muhatap alınırken hiç "Robben adası" acaba ne diyor, denmedi. Mandela’nın adı telaffuz edildi. Oysa Türkiye’de muhatabın adı nedense hep "İmralı"… Sizce de bu garip değil mi?
Güney Afrika'daki ırkçı pretoria rejimine karşı; "Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadelemi sürdüreceğim" diyen ve halkının kendisine taktığı "Madiba" lakabıyla anılan Nelson Mandela 27 yıl hapis kaldı Robben (Fok) Adasında...
Siyahi hareketin dünyaya model mücadelecisi Mandela'ya baktığımızda, dünyanın diğer coğrafyalarında, Kürtler dahil hakları için mücadele eden halklar ve önderleri ile ilgili paralellikler kurmak sürpriz değil...
Sürpriz değil de! Asıl şaşırtıcı olan dile yansıyan kirlilik.
Örneğin Mandela'nın siyahi halkının mücadelesi için beyaz ırkçılara karşı mücadelesinde muhatap alınırken "Robben adası" acaba ne diyor, denmedi. Mandela'nın adı telaffuz edildi.
Oysa bugün Adalet ve Kalkınma Partisi'nin her düzeyde sorumlularından tutun Başbakan'a varıncaya kadar, ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi ve yaygın medyanın, hatta televizyon kanallarında sıkça görüp izlediğimiz stratejistlere varıncaya kadar; muhatabın adı nedense hep "İmralı"...
Sizce de bu garip değil mi?
Düne kadar "İmralı canisi", "Bebek katili", "Teröristbaşı" gibi ifadelerle adeta kin ve öfke kusarcasına Abdullah Öcalan için telaffuz edilen kavramsal hakaretamiz ifadeler, bugün yerini yine Öcalan'ın adını telaffuz etmeden bir mekansal coğrafyayı ifade eden ama orada tutsak olarak 13 yıldır tutulan şahsiyet kastedilerek "İmralı" kavramsallığına kilitlenildi.
Aslında bu dil, hazımsız ve tahammülsüz bir "küçümsemenin" dilidir.
Kaba ve aşağılayıcı bir dildir.
Hazır bu denli yaygın sahiplenilmeyle "Barış" söylemi geliştirilmeye çalışılırken dil üzerinden ciddi bir çaba içerisine girilmeye acil gereksinim var.
Yeni bir dil, farkındalık hissettiren bir dil, ötekileştirmeyen bir dil, egemenlik çağrıştırmayan bir dil, eşitçi bir dil, kelimelerin ve kavramların insanların kabuk bağlamış yaralarını kanatmayan aksine sağaltmaya gayret eden yeni bir dile ihtiyaç var.
Paris'te hunharca katledilen ve büyük bir vakarla, Amed'de Kürt halkı ve dostları yüzbinlerin katılımıyla şehirlerine naaşları uğurlanan üç Kürt siyasetçi kadınından biri Sakine Cansız üzerine bir televizyon kanalında konuşurken "öldürülen Kürt Hanımefendi" diye çok insani ve içten bir ifade kullandı akademisyen Profesör Fuat Keyman. İzlerken işte barış sürecinin dili bu olmalı, bravo sevgili Keyman dedim kendime yüksek sesle... Gerilla ve Diyarbakır beş nolu'nun işkencehanesinden direnişiyle geçerek katledilmiş bir Kürt kadın siyasetçisine "hanımefendi" deme erdemidir temiz siyasetin ve barışın dili...
Çok mu zor? Elbette değil. Kızılderililer der ki; "En uzun seyahat ilk adımla başlar". Dil üzerinden ilk adım, barışa açılan yola döşenecek düzgün kaldırım taşı olmaya uygundur.
Hemen bugünden milyonlarca Kürdü ve dostlarını yaralayan "terörist, teröristbaşı, bebek katili / katilleri, İmralı canisi" gibi kavramları artık kötü "aşık atışması"na benzeyen kaba siyasetçi dilinden azade kılarak, temiz siyasetin muhatapçı diline dönüştürmek gerekiyor. Bu karşılıklı güven için atılacak ilk adımdır.
Zor bir yöntemdir, örneklerini izlemişimdir, ama haylaz ve küfürbaz çocuklara anne uyarısı olan "Diline biber sürerim"e benzerliği nedeniyle denenebilecek bir örnektir "lebdeğmez" yöntemi...
Aşıklar sazlarıyla cemaat önünde atışma yaparken leb-dudakdeğmez yöntemiyle iki dudaklarının arasına iki ucu sivri, iğne benzeri kürdan uzunluğunda bir çubuk koyarlar. İçinde bazı harflerin hiç kullanılmaması gereken uyaklı sözlerle sazlarını çalıp atışırlar. İşte siyasetçiler de şekli olarak böyle olmasa da, acaba içten gelen bir çabayla yeni dönemin algısal hali üzerinden böyle bir yöntem geliştiremezler mi?
Terörist yerine gerilla deseler, İmralı yerine hadi "Sayın" demelerinden vazgeçtik Öcalan deseler...
İnanın bu bile birçok halde durumu kolaylaştıracak ve ortak bir dil oluşturulmasına ortam hazırlayacak bir çaba gibi algılanacak...
Sevgili Dostlar;
19 Ocak 2013 cumartesi saat 17.30'da İzmir Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi Nevzat Benal salonu
22 Ocak 2013 Salı 19.00-21.00 saatleri arasında Mardin Leylan Kafe
23 Ocak 2013 Çarşamba saat 19.00'da Diyarbakır Mona Kafe'de
Udi Yervantla birlikte "Ula Fılle Hoş Geldin" kitabım üzerine söyleşi, imza ve dinletimizden haberiniz olsun...