Zehir gibi dumana boğulduğum anlarda dört yanımı saran kahır ve aklımı açan yalnızlık kilidi sendin. Bir sabah erkenden uyandığımda ciğerlerime doluşan seher sabah da sendin.
Şimdi uzak düşünürüm. Bildiğim şarkılarla avunurum. Kendime dair ne varsa düşündüğüm sana beslediklerimdir ancak.
Geceyi sarmış dolu bir ay vaktinde, gümüşe çalan ışık sızmaları ve altın dökümü sarızambak açımları bıraktım bir kenara.
Arkandan baktığım o mutsuz yerdeyim. Ay her on dördünde yine ay, gece her dolanımdan sonra burada ve ben mecburum.
Kalbim asıldığı yerden kan taşır beynime.
Koynundaymış gibi bir aynanın görürüm hayal aceleciliğiyle. Yüzüme bir fırtına çarpar. Anason damlar damarlarıma.
Yok, gibi uzaksın, taradığım bütün haritalarda yoksun. Adın, eşkâlin ve gözlerin hiçbir haritanın topografyasında değil. Kaybolan bir kara parçası, akmış, buhar olmuş bir deniz, sen nesin?
Sahi sen nesin?
Mutlak mutsuzluk mahşeri mi yoksa gökyüzünden berrak mavi bakan mı?
Kuşaktan kuşağa söylenmiş bir efsane. Toprağın, suyun, dağın, güneşin ve tanrıların buluştuğu söylence.
Nesin sen?
Gözlerinden ırmaklar taşıran ve memelerinden süt sabahlar açan.
Kirpiklerine serçelerin tünediği, kaşlarına bulut değen bir anlatılmaz cennet misin sen.
Asırlar boyu gizli sevişilmiş bir ilahe mi?
Yoksa yaralanmış bir ceylanın ürkek- çaresiz ölümü bekleyen belirsizliğimi? bir alıcı kuşun hedeflendiği güvercin misin sen.
Düşman mevzisine girmiş infilak etme üzere olan kaygımı? Yoksa dost yüreğe düşen bir ıslak hasret misin? İkisini de barındıran korku musun sen?
Nesin sen?
Tanımı olmayan bir bulut seyahati ya da tanrısına kapanan rüzgâr mısın sen?
İyisi mi ben anlatayım seni;
Amed surlarının dibinde tarihe yolculuk yaparak. Bir kervanda ipek kumaşların arasına güzelliğini sarıp, ibrişim ibrişin gözlerime lal edeyim. Terli bedeninde toprağın uykularını çekeyim güneş gibi.
Dicle"de suya indireyim saçlarını ve onun alevindeki dansı, bedeninin coğrafyasını suya kavuşturayım. Kavrulmuş çocukların umudu edeyim nefes alışını. Narçiçeği selamı vereyim her seherden her akşama. Ve bir elin yar! Göğsümde sürgün olsun.
Ben anlatayım sesinin sarp kayalıklardan akan rüyasını Cilo"da. Bir sevdanın Mezopotamya kıvrımlarında yaratılışına şahit edeyim.
Geverde namağlup yürek atışı.
Sen nesin?
İyisi mi ben anlatayım seni;
Bitmeyen yalnızlığımda tutunduğum çaremsin