Demokratik sosyal hukuk ülkesinin, Yüksekova’sında yaşanan bir gerginlikten dolayı, hayatının baharında üç cana daha kıyıldı ve bu üç cana kendi ellerimizle değil belediye kazıcısının korkunç gürültüsü altında derin ama çok derin üzüntüsünü yüzümün sol yanına yediğim kurşun yarası bile hafifletemedi.
Kurşunların ve taşların havada uçuşlarının mesafesini tahmin etmek ne zordur aziz Tanrım!...
Evet bu yarı duygusal bu paragrafta her şeyi anlatmak istedim. Gibi yetmiyor. Neden? Çünkü bir paragrafta, bu akıl almaz meseleyi, yazmak ve ya anlatmak ancak cesurların işi olur. Benim gibi korkakların kârı değil. Dolambaçlı yollardan ilintilendirip-ilişkilendirip, kem-küm ederek ancak yazıp noktalar. Meramını anlatıp, anlatmamak ise yüreği dünya dolu okuyucuya bağlıdır.
Bu aralar bölgemize dadanan karanlık odaklar, kah oraya, kah buraya koydukları bombalarla bizleri yıldırıp, ürkütüp korkaklaştırmak: tabiri caizse tavuklaştırmak istemekteler, ama unutulan bir şey var korkutarak cinseyet değiştirilemez ancak dr. Mındıkoğlunun operasyonu sonucu bu iş gerçekleşir.
Hal böyle olunca, ülkemizin dünya ülkesi olabilmesi ve demokratik olgusunun pekişmesi için gösterilen çabalar, biraz dozajını aşmış bile olsa,( ki böyle bir şey yok) cevabı asla ve asla üç kişinin hayatını yitirmesi ve onlarca kişinin kurşunlanarak yaralanması şeklinde olmamalıydı.
Hele defin esnasında göklerde barış güvercinleri yerine demir yığını ölüm makinelarının SÖRF yapmaları, demokrasinin tam anlamıyla hıçkırarak ağlaması olduğunu söylemek mümkün.
O geleceğimiz, yüreğimiz dediğimiz pırlanta çocuklarımıza bir tabutu reva görmek anlayışını kim tasvip eder bilmem, ama bildiğim bir şey var, vicdan sahibi hiçbir canlı bunu kabul etmez.
Dedim ya bu aralar!...
İşte bu aralar gelişen atmosfer dahilinde yazmış olduğum objektif yazılar birilerinin hoşuna gitmemiş olacak ki, birkaç cevabi yorumda tehditvari ifadeler bulunmakta.(dileyen bir kez daha bakabilir yorumlara, onlar hep orda kalacak.) bunlara karşı diyebilecek sözüm şu: ülkem ateş altındayken ve birileri bundan gerek siyasi ve gerekse ekonomik rant sağlama kurnazlığı peşindeyken, tutup televolelerdeki baldırı çıplak dünyadan ya da frikik yapan kızların külotlarından bahs etmem etik olmazdı.
Ha… illede “görmedim, duymadım, bilmiyorum” demem bekleniyorsa. Bu rüyadan uyanılması ve bu ülkenin asil bir vatandaşı olarak onları uyandıkları rüyadan silkelemeninde benim görevim olduğunu belirtmek zorundayım.
Üç maymunu oynayamam
Bir de şunu; "orda bir koy var uzaklarda, gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür. Bu köy: demokrasi, barış ve kardeşlik köyüdür. Bu böyle biline...
Toprağa emanet ettiğimiz bu yiğitlerimize oradan her gelip-geçerken FATİHA okuyacağız, belki iki damla göz yaşı süzülecek yanaklarımızdan.
Bu beni tatmin etmeyecek çünkü bizi medeni dünyaya kavuşturan o mezarların yanından geçen yolda gereken her şeyin arşınlanması gerekiyor.