İnsanları sürekli yeniye doğru götürür yollar. O hep bahsi edilen tarihi ipek yolu gibi. Aslında bezirgânların kullandığı ve kıtalar arası ithalat ve ihracatın yapıldığı yollar. O yollar sayesinde gelişmeye, ilerlemeye yönelik çabalar çoğu yerde önü alınmaz güzelliklere gebedir.
Yollar ki toz toprak, patika, şose, asfalt. Her biri öykülerin en dipsizini anıların en unutulmazını sundu insana. Tarih sahnesinde atlıları ve develeri ile gah yürüdüler o yollardan. Gah kağnılarıyla. Demir tekerleri ile paletleri ve lastikleri ile koşturdular günümüze.
O yollardan ulaklar sevdiğimizden al yazmalı haberleri ve ya kara haberleri taşıdılar bize ama biz doymadık onlardan haber almaya. Gözlerimiz hep yollarda ellerimiz Kuranı kerim de gibi hep göğsümüzün yeminini dinledik. Gelir diye. Hatta asker mektubunun bir ucu yanık, içinde tütün kokusu bir sarım sigara. Kimi zaman bir tutam perçem, bir kurumuş gül yaprağı, bir elin beş parmağının simetrik çizimi geldi bize. Gelenin ardından bir yenisi gelir diye bekledik sabırla. Mektubun sahibi gelende o yollardan, bizim gözlerimiz hala yol bekledi gecikmiş bir mektup çıkar gelir diye ansızın.
O yollar, şoförlerin göz temaşasın da uykuya daldı ve yolcuya unutulmaz gösterimler sundu. Gece uyurken bile yol yürüdü. Yol duramazdı bir başka durakta bekleyenler vardı ve durakta umutları başka hayallere götürecek yürekler. Buluşmaların o mistik havasında serilirdi heyecanımız dudaklarımızın arasına düşen tebessüme. Ne mutlu olurduk hiç tanımazsak ta birbirine sarılan anneyle yavrusunu babayla oğlu. Onlar bize hoş bir seda bırakırken biz gideceğimiz duraktaki bekleyişlere kitlerdik düşümüzü.
Yollar kıtalar ötesi yalnızlığımızın kalabalıklaştığı yer. Haritalar üzerinde kırmızı rengiyle otobüs camından kara içi beyaz çizgilerle çizili yollar. Köprülerle bağı oluşturulan deniz üstü kılıç gibi duran yollar.
Kıyısında yeşili, moru ve alı emzire emzire ilerlediğiniz yollar. Doğadan her sesin sahibini her rengin cümbüşünü göreceğiniz akıl almaz ritmi. Yollar sunar bu doğal gösteriyi. Sizler, bizler yolların kıyısında büyüttük çok sefer düşlerimizi. Orada çocuğumuzun adını koyduk ve kızımızın gelin oluşunu orda tattık. Sevdiğimize gün görmemiş sevda sözlerini orda yazdık aklımızın kemanını orda nidalardık.
Bu yolların birinde kavuşalım isterim. Mesela Türkiyeyi İrana ya da Yüksekovayı Urumiye ye bağlayan yolda. Yani ilçemizin Bajırge köyü ile Sekran köyü arasında ki yolda. Bu buluşma kardeşçe olsun isterim. Ucu kime nereye ne şekilde dokunursa dokunsun biz kardeşçe buluşalım isterim. Hani şu 2005 yılında yüzü suyu hürmetine iki ölçü yol yapılsın talimatı veren Başbakan Tayip Erdoğanın istemiyle yapılan yol. Hemen akabinde türlü bahanelerle 2006 yılında yeniden yapılan yol. Oda yetmezmiş gibi bu yıla köstebek çukuru gibi göze göze olan yol.
Her aracın ömründen yılları ve her insanın böbreğinden kanlı taşları söken o inanılması güç hikâyenin geliştiği avuçla sayabileceğiniz kısa yol. Bu yolu ihale eden, ihalesini alan, yapımını üstlenen patronu emekçisi kim varsa yine bu yolu teslim alan denetimini yapan kim varsa bu kısa ama ömrü bereketsiz yapan yolun sorumluluğu vicdanınızda sızlamıyor mu?
Ve her gün bu muzdariplikte serzeniş yapan bizler yolumuza ne kadar sahip çıktık?