Türkiyede eğitim adaletsizliği başta olmak üzere birçok alanda adaletin işlev dışı kaldığı aşikârdır. Bir kere düz liseler ve meslek liselerinin kolej ve özel liselerle yarıştırılması olağan üstü bir adaletsiz denge. Sınavlarla başı bağlanan vatandaşların çocukları eğitim adaletsizliğinin çarkında biçilirken kendi çocuklarının ülke dışında okumasına da iyiden iyiye alıştık. Ama buna rağmen hala vatandaşın kaderi yetmiyormuş gibi onuruyla da oynayan sistem kendisini muhafaza etmeyi de ihmal etmiyor, durduğu yerden yalan hamurunu dağ dağ yoğurmakta.
Tutun ki bu sınavda bütün çocuklar kazandı. Onları yerleştirecek üniversite de bulmak zor olacak. Velev ki üniversite bulunsa da onları diplomalı işsizler ordusunda görmek işten bile değil. Ülke üretimden uzaklaştırılmış giderek iç ve dış borçlarla ve günlük politikalarla dar boğaza sürüklenmektedir. Çiftçi ürününü tarladan pazara süremiyor. Esnaf kepenklerini gün geçtikçe siftahsız kapatıyor.
Kentli köylü nutku yapan vatan milletçilerde siyasetin karanlık sokaklarında dolanıyor. Onlarca siyasi partiyle Türkiyenin kaderine oynayan anlayışların özünde halk yardakçısı siyaset tarzı bulunmaktadır. Çözüm için silahı benimsemiş bir eğitimli kadrosunun varlığını görmek ucube duruyor. Yüksek öğretim kurulu adeta milliyetçi eğitim kaftanından hoşnut görünüyor. Her gün ölen öldüren vatan evlatlarının arkasından sadece gözyaşı edebiyatı yapılıp konuya ilişkin çözüm için kollar değil parmaklar bile oynatılmıyor.
Burada eğitimden bahs etmek karın krampları geçirmek demektir.
Hele Türkiye sonuncusu olduğumuz günde milli eğitim bakanının bölgemizi ziyaret etmesi ve oy istemesi resmen bu halkı yok sayması anlamına gelir ki bunda düşünmek gerekmez. Cevap verilecek desem de bu klişe sözün altında ne kadar büyük bir uçurumun yattığını da bilmekteyim. Bir kesim hala bu yalan dolan sözlerin şakşakçısı olmaktan vazgeçmedi.
Yine sonuncu olmamıza rağmen okul yapacağız öğretmen atayacağız demekten alıkoymadı kendini. Oysa bölgeye gönderdikleri kurşun kadar kalem gönderselerdi şimdi bunlardan konuşuyor olmayacaktık. Çocuklarımız okuyacak ülkeyi kuşatacak ve yükselteceklerdi.
Yereldeki durum
Talih kuşu bu kez de konmadı başımıza ve sonuncu olmaktan kurtulamadık. Sihirli bir değeneye ihtiyacımız mı var diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hatta hatta şanstan bile medet ummaya başladım. Acaba biz ya da çocuklarımız zekâ özürlümü? Eeee kimselerde hakkımızı yemiyor ki. Bu klasik kıvırmayı da beceremeyiz alimallah. Peki, kimse kimsenin hakkını yemiyor mu sizce? Düşünün önünüzde daha çok uzun zaman var.
Evet, birileri bizim çocuklarımızın geleceğini karartıyor. Bu birileri siz olmayın.
Ama kesin olan birileri bizim çocuklarımızın geleceğini, karartıyor. İşsizler ordusuna, sürüyle diplomalı işsizler kattığınız şu süreçte dahi tutup bir yerlerden kendinize doğru çekecekseniz, helal olsun size! Başkada diyecek laf olamaz zaten. Allah aşkınıza! Durup bir düşünün. Yanlış nerede diye? Bendeyse haykır suratıma... Sizdeyse sınayın kendinizi... Yok, eyer devlet diyorsanız, kendinizin de devlet olduğunu unutmayın sakın! O halde boş durmayın şu devlet denen mekanizmayı harekete geçirin...
Öğretmen stajyer diyorsunuz: vicdanınız patlasın sizde stajyerdiniz unuttunuz mu? Okul (fiziki mekân) yetersiz dersiniz: siz sanki AB standartlarında okullarda okudunuz! Veli dersiniz: sanki sizin ebeveynleriniz her gün okullardaydı! Yeter artık! Kendinizi kandırmayın. Bu yoksul ama onurlu halkın başına güzel şeyler getirin. Kazın kalbinizdeki mezarı, içinde paha biçilmeyen gömüler bulacaksınız emin olun. Yeter ki mesleğinizi yavrularınız kadar sevin.
Lütfen, bu yazdıklarımı ukalalık olarak algılamayın. karnımızda sözümüz var halden bilene meslek aşkıyla, kutsallığınızı ilan etmek sizin elinizde.
Doğru, öğretmenin rahat edebileceği bir iklim yapımız yok. Kar-kış-boran ne yapalım? Deniz buradan çok uzak. Güneş pembe panjurlu evimizin camından sızmıyor! Ne edelim? On bir ay kış, bir ayda ramazan. demiş birileri... Bu yazgıyı yazan yazmış, kimedir siteminiz? Yok! Yok! Yok! Evet yok. Ama var olan tek şey, bütün yüreğimizle öğretmenin yanındayız. Varsa bunun yanlışı birileri söylesin, düzeltelim. Evet kardeş! Sosyal alanlarımız yok, gidip dinlenebileceğin, stres atabileceğin. Bari sen acı aç aç bakan yüzlerimize. Ne olur! Artık sonuncu olmak diye bir yarışta Şırnakla at başı koşmak istemiyorum.
İnadına... İnadına... Acıyın ne olur acıyın
Açın gönül pencerenizi, bakın yukarıya. Bir de vicdanınıza dokunun, bilirim inciniyor, biliyorum sizde bunu biliyorsunuz. Ama vakti geldi bir yerleri harekete geçirin, yoksa seni de, senin çocuğunu da o hazin son bekliyor. Hani ne derler susma sustukça sıra sana gelecek
Çocuklarımız, geleceğimiz için değil sadece yaşamak için çaba göstermekte. Bulursam köşeyi mantığıyla büyümek sevdasına giren sizdiniz. Çocukları böyle büyütmek akıl karı değil.
Gelin özgür bir Türkiye mutlu insan yaratmak için yorulun.