Demem o ki; Bize yan yana görünürseniz diğerleri kızar diyerek tabiri caizse kandıranlara söyleyecek sözümüzün geldiğini hatırlamalıyız.
Şu sıralara da Sıklıkla karşılaştığımız “birlik” mesajlarından bir sonuca gidememenin ana nedenini bilememekle birlikte bir fikir oluşturuyorum kendimce.
Kürtler bölünmüş Kürdistan’ın dört dalında dört dönüp duruyor.
Ülkeleri aynı, dilleri aynı, çektikleri acının karekökü aynı ama yine de ayrı telden ayrı kafadan vurup durmaktadırlar.
Aslında her dört parçada birliğin konuşulduğunu bilmeyen yok ama bu birlik çağrısının zerre-i miskal kadar değer görmediğine de tanıklığımız var.
Peki, Kürtlerin çıkarını Kürtler korumayacakta kim koruyacak, menfaatlerini Kürtler sağlamayacakta kim sağlayacak anlamış değilim…
Hele geldiğimiz noktada Kürt kartının önemi bu kadar yükselmişken, verilen mücadelelerin yarattığı avantaj bu kadar haklılığına varmışken, birlik olmanın neden bu kadar zor ve karmaşıklaştığını kesin bir düşünle anlamak mümkün olmuyor
Eğer Kürdistan’ın varlığı içinse bu verilen mücadele. Peki, neden bu kadar pervasızdır saldırılar? Neden bu kadar çirkin, hakaretvaridir söylemler?
Eleştiri denilen mekanizma neden kurumsallaşmamış ana arterlerimizde?
Şimdi söylenecek sözümüzün zamanı gelmiş olmalı…
Dünya suskun suskun oturmuş biz Kürtleri izliyor.
Ortadoğu’da bir Arap baharı vaveylası kopmuştu evvelden, şimdi baharın nerde açtığı hepimizin malumu. Hepimiz, siyaseti bilelim bilmeyelim biliyoruz ki bir iklim mevsimindeyiz.
Ama binyıllık hasrete kavuşmamız, birbirimize doğru kestiğimiz yolları açmaya bağlı. Birbirimize giden yolları kestiğimiz gibi birbirimize giden empatiyi, sempatiyi oluşturmaya bağlı diye düşünüyorum.
Karalama tarafında durup durmadan çamur atmakla kişileşenlerin kulakları vardır elbet, gözleri de… Açmak için gözlerinizi ve kulaklarınızı daha beklemeyin.
“Saçınızın ucu kırılsa kendine dert edecek adamları sevin; merhamet, bir adama en çok yakışan şeydir."
Merhamet, tıpkı; kapattığınız kuyularınızın altında mahkûm ettiğiniz suya benzeyen insanlığınızdır aslında. İnsanlığınıza kavuşun ve halkınızın değerlerinin yıpranmasına müsaade etmeyeniz.
Müsaade etmeyiniz çocuklarınızın ölümüne, yiten giden hayatların hatırına kapatın ölüm vanalarını. Ölüm vanalarını bir kapatın ki bir daha hiçbir can acımasın.
Bizi durmadan kandıran, durmadan dolandıran, durmadan bölen-parçalayan, durmadan ağzımızdaki dili ve atamıza ait anadili çalmaya çalışanlara, durmadan kimliğimizi gasp edenlere karşı bir söz birliğimiz olmayacak mı?
On binlerce canımızı katleden, köyümüzü boşaltan, darağaçlarına geçiren, işkencelerde/ falakalarda sakat bırakan, kimyasal silahlarla yok eden, suikastlarla susturan, dağımızı taşımızı bombalayan, ormanımızı yakan, anamızın karnına süngü salana karşı bir söyleyeceğimiz olmayacak mı?
Hep bir birimizin yakasına mı yapışacağız?
Hep birbirimizi mi rencide edeceğiz?
Hep birbirimize mi saklayacağız küfürlü/edepsiz/insafsız sözlerimizi?
Şimdi bir kavşak ayrımındayız, kurallımız birlikte düşünüp birlikte yol almak birlikte Ortadoğu’da kan ve barut sesini kesmek, birlikte tüm diğer halklara nefes aldırmak, birlikte o kocaman yürekli hayata barış ile huzur ile gitmek, birlikte çocukların büyümesine tanık olmak, birlikte mevsimlerin tadına varmak. Birlikte baharları solumak…
Ayrıca bir derdimiz olmamalı!
Ayrıca hesap-kitap yok!
Sadece birlikte aldığımız yolun sonundaki mutluluğa gitmek.
Keza, kendi alın terimizle gelen mutluluk bize altın tepside sunulmuş mutluluktan katbekat değerlidir, anlamlıdır.
Zira; “Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil o güce karşı koydukları için yükselirler”