"Da xelq-i nebêjitin ku Ekrad
Bê ma'rîfet in, bê esl û binyad
Enwayê millet xwedan kitêb in
Kurmanc-i tenê di bê hesêb in
Hem ehlê nezer nebên ku Kurmanc
'Işqê nekirin ji bo xwe armanc
Kurmanc-i ne pirr di bê kemal in
Emma di yetîm û bê mecal in
Min dê 'elema kelamê mewzûn
Alî bikira li banê gerdûn" *
Dönüp ardıma baktığımda, benim Ehmedê Xanî'ye ait anımsadıklarım, tam 40 yıl önce basılmış iki dilli bir kitaba dayanır. Kitapla ilk tanışmam, Ankara'da öğrenci olduğum 70'lerin anısı. 1968 baskısı, Gün Yayınları arasında çıkmış, Liceli hemşerim, eski Kulp Müftüsü Mehmed Emin Bozarslan'ın yayına hazırlayıp Türkçe çevirisini de yaptığı, sol sayfası Kürtçe, karşısına denk gelen sağdaki sayfası da Türkçe olan, Ehmedê Xanî'nin ölümsüz eseri MEM Û ZÎN.
Kürtçe'yi bilmezdim. 60'larda, Diyarbakır'da ilkokulu okurken, ev halkı, evde biz çocukların yanında Kürtçe konuşmazdı. İstanbul Türkçesi konuşmamızı, öğrenmemizi isterlerdi. Bugünden o zamana baktığınızda, ne garip, diyebilirsiniz, ama ebeveynlerimize göre Kürtçe, "Köylülerin konuştuğu" ve ileriki hayatlarımızda pek de işimize yaramayacak, aksine "Başımıza işler açacak" türden bir dildi. Bu nedenle bu dil (Kürtçe) zinhar çocuklara öğretilmemeliydi. Zaten devlet de öyle istemiyor muydu? Alın size aile şahsında zorla ayakta tutulmuş, evlerin içlerini bile bir dönem kontrol eder hale gelmiş yüce devlet realitesi. Cumhuriyet politikalarının günlük hayata uygulanma süreçlerinde, yanılsamalı algıların "Doğu"sunda yaşayan kadim Mezopotamya insanının çektikleri, "dil belası"ndan değil miydi?
Eh, ülkemizin başbakanı da festival haftasının başladığı gün, epey de gümbür bir cemaat halde, kadim şehrimiz Diyarbekir'e geldi. Geldi, ama sorunu hâlâ anlamamış bir halde geldi. Ya da anlamazlıktan gelerek geçiştirebildiğini sanarak ve bundan medet umarak. Oysa o geldi ve gitti, belki bir daha gelir belki diyoruz ama, belki- ama şehrimiz Diyarbekir, diliyle, tarihiyle ve kültürüyle hep kalacak inadına inadına.
Bunu niye diyorum, biliyor musunuz? Bu ülkenin başbakanı ve onunla Diyarbakır'a gelen geçici Kürt vekilleri, hangisi Ehmedê Xanî hakkında ne biliyor? Evet, kadim şehrimizin gündemi onlarınkinden çok farklı. Ne ekmeksiz, ne de Ehmedê Xanî'siz! Ama özellikle de Ehmedê Xanî, diyoruz biz, burada, bölgenin nabzı olan Diyarbekir'de.
Gençlik yıllarının ayıbı değil, resmi politikanın sonucu
Sonra tabii ki Ankara'nın Siyasalı, "Doğulu" öğrencilerin politikayla ziyadesiyle ilgili hali, bir de benim gibi üstüne üstlük Diyarbakır'dan ve liseden sol ideoloji ile tanışmış biri olarak buluşmam, ruh halimde farklılıklar yaratmış oldu. Şivan Perwer dinleyen, Roja Welat gibi Kürtçe dergi ve gazetelere, siyasal duruşlarına takılmaksızın, giderek ilgi gösteren bir tarz-ı hal şekillenmeye başladı.
Araya uzun yıllar girdi. Bir daha Ehmedê Xanî adıyla buluşmam, çok sevdiğim ve "zor yıllar"da (1995) her şeyi göze alarak yaptığı işlere tanık olduğum, tiyatroya gönül vermiş bir aydın, Diyarbakır'dan Cuma Boynukara arkadaşım sayesinde oldu. Cuma, 1995'te elinde bir oyun kitabı, gözlerinin içi gülerek, yanımda zuhur etti. İmzalamıştı Cuma, daha yeni doğmuş oğlum Dara'nın adına kitabı.
"Mem'le Zin" koymuştu iki perdelik oyununun adını. Şaheserimiz, dünyanın en büyük mesnevilerinden Mem û Zîn'in karakterleri; Heyzebûn, Mem, Zîn, Tajdîn, Beko, Arif, Çeko, Mîr Zeydîn, Sitî, sırayla birer oyun kahramanı olarak yeniden vücut buluyorlardı Cuma Boynukara'nın Mem'le Zin adlı kitabında. Cuma Boynukara, geleceğe gönderme yapmak adına, "Ehmedê Xanî'ye gecikmiş bir özür" diyordu kitabının ithaf sayfasında.
Bu vurgu, elbette kadir ve kıymet bilirlik adına önemliydi. Hele hele o günlerin Diyarbakır'ında, köşe başlarında, sokak aralarında kafalarına silahla tek kurşun sıkılarak infaz edilenlerin, faili meçhul kurbanların gündelikleştiği "zor yıllarda", sanat adına alenen riskti Cuma'nın yazılı olarak, hem de kitap şeklinde görücüye çıkması. Çünkü Cuma, Diyarbakır'da tiyatro yapıyordu inadına
Cuma'nın tiyatro oyunundan sonra, Mem û Zîn'in filmi de yapıldı. Cumhuriyet tarihinin hem sanığı, hem mahkumu, hem de davacısı Musa Anter'in, Diyarbakır Seyrantepe'de malum güçlerce öldürülen Musa Anter'in filmin girişindeki anlatıcılığı ile yer aldığı, coğrafyanın olanca görselliği de katılarak yapılan ilk ve tek uzun metrajlı Mem û Zîn filmi.
Bütün bu Xanî algılamalarıma sebep olan, bu yılki festival: Diyarbakır 8. Kültür Sanat Festivali. Ehmedê Xanî'ye bir selam da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi göndererek, "Dilin ve Kültürün, Varlık Sebebindir" deyip, beş gün sürecek festivalin iki gününü Ehmedê Xanî'ye ayırarak, alanlarında uzman birçok yazar ve akademisyenin katılımıyla "Ehmedê Xanî Sempozyumu" düzenliyor.
Bu türden işler, bir nevi tarihimizin stabilize yollarını asfaltlama işi olsa gerek ve başta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, bölge belediyeleri, normal belediyeciliğin yanı sıra son beş altı yıldır bu kültürel işleri iyi bir seviyeye getirdiler. Ehmedê Xanî, 300 yıl sonra kendi halkının yurdunda, her yönüyle tartışılacak, bu halkın derdini bir kez daha sağır aleme duyuracak. Bunu Xanî adına torunları yapacak. Bölge yerel yönetimleri de, buna vesile olarak bugüne kadar yapılmamışları yavaş yavaş yapmakla iyi bir iş çıkarıyor, halkının yanında olduğunu gösteriyor.
Bir vefa borcu
Ve başka özel ve güzel bir çaba, bir kurum; Diyarbakır'ın iki dilli yayınevi Lîs Yayınevi, bir vefa borcu örneği olarak, "Hemû Berhem" (Bütün Eserleri) başlığıyla Ehmedê Xanî'nin beş kitabını; Mem û Zîn, Dîwan, Nûbara Biçûkan, Eqîdeya Îslamê ve Eqîdeya Îmanê'yi yeni başlattığı Bênder (Harman) dizisinin ilk kitabı olarak okurla buluşturuyor. Doğrusu Ehmedê Xanî'ye ayrılmış bir festivalin onur verici bir sürprizi oldu bu sözünü ettiğim kitap, hem festival konuklarına, hem Kürtçenin kadirşinas okurlarına, hem de bilcümle Kürt dünyasına Lîs Yayınları'nın karton kapaklı ve ciltli olmak üzere iki versiyonla bastığı bu külliyat kitabı.
Diyarbakır'da, kendi toprağında yeşerip serpilmeye çalışan bu yayınevinin Lal Laleş, Mîran Janbar, Şener Özmen, Kawa Nemir, Dilawer Zeraq, Elîxan Loran, Amed Çeko Jiyan, Jan Çiya gibi yazarlardan ve şairlerden oluşan genç ve yetenekli bir kadrosu var. Bu kadronun Ehmedê Xanî külliyatını basmakla işaret ettiği en önemli şey, Kürt dilinin ve edebiyatının ihmal edilmiş, oraya buraya savrulmuş geleneğini derleyip toparlamak, özenle yayınlamak ve en önemlisi de, bu metinler toplamını yeni okumalara tabi tutarak gerçek değerlerini ortaya çıkarmak, herkesin hayatına taşırmak. Son derece önemli, son derece desteklenmesi gereken bir çaba. Ne kadar ilgiyle takip etsek, ne kadar sahiplensek, az gelir. Ben de bu kadronun çabalarını çok yakından izliyorum ve biliyorum.
Gene Lîs Yayınevi, geçen yıl 20 kitaplık Kürtçe bir toplu yayınla "Pirtûkxaneya Ehmedê Xanî" (Ehmedê Xanî Kitaplığı) başlığı altında önemli bir külliyatı, çoğu Türkiye'de ilk kez basılan Kürtçe kitaplar olarak yayınlamıştı.
"Kürtler için Ehmedê Xanî, edebiyatçı kudretiyle çağlar öncesinden düşünsel egemenliği elde etmiş bir şahsiyettir. Hatta bu anlamda, daha bir çok kudretli yazar ve şahsiyet gelip geçmiş olsa da, Xanî Kürtlerin yegane yazarı sayılabilir. Yüksek oktavlı ve çok katmanlı edebi sesi, bütün eserlerinin metni vasıtasıyla 300 yıldan fazla bir zamandır Kürt zihninin arkaplanında, Kürtlüğün hafızasında her daim yankılanmakta / yer bulmakta. Yani Kürtlerin bilcümle dertlerinin sahibidir Xanî" kabulünden yola çıkan Lîs Yayınevi, geçen yıl yaptığı planlamayla ve oluşturduğu kitaplıkla herkesin Ehmedê Xanî'ye olan borcunu bir nebze olsun ödemiş oldu, bugünlerde bastığı Ehmedê Xanî külliyatıyla da geçen yılki planlamanın devamını getirmiş oldu.
20 yıl öncesini düşündüğümde, böyle bir işi Diyarbakır'da yapmak, deyim yerindeyse, ham bir hayal gibiydi. Bu şuna işaret ediyor ki, şehrimiz Diyarbakır, kültürün, sanatın, canlı bir yaşamın ve de canlı bir Kürtçe yayıncılığın merkezi olacak, olmalıdır. Kürt tarihini şöyle bir taradığımda, İstanbul, Şam, Bağdat, Tahran, Beyrut ve Stockholm'den sonra, tarihte, Kürtçe anlamında, Diyarbakır ilk kez böyle bir konuma doğru gidiyor.
Genel durum, bugüne kadar nasıl olmuş olursa olsun, Kürt kültürü ve edebiyatı, bereketli bir alandır ama ne yazık ki kendinde barındırdığı büyük gücü şimdiki zamanlara kadar, genel sahipsizlikten ötürü, açığa çıkaramamış ve bu devasa geleneği (küçük bir örnek isterseniz, Selim Temo'nun Agora Yayınevi'nden çıkmış iki ciltlik devasa Kürt Şiiri Antolojisi'ne bakmanızı salık veririm), Kürt toplumunun nitel gelişimine dayanak noktası yapamamıştır.
Kürt toplumu, bütün dinamiklerden daha fazla, adı geçen bu dinamiklerden, açığa çıkarılmamış, üstü örtülmüş, yasaklanmış yazılı sermayeden yoksun kalmış, yoksun bırakılmıştır. Bunu aşmanın yolu, dünyada sürekli yapılageldiği gibi, büyük yazarların, şairlerin eserlerini derleyip toparlamak, eli yüzü düzgün bir edisyonla ve güzel baskılarla basmaktır. Ehmedê Xanî gibi yazarlar ve şairler, Kürt kültürünün ve edebiyatının kanonlarıdır.
Düşünsel egemenlikleri, toplumun tüm kesimleri üstünde vardır. Metinleri, kendilerinden sonra yazılmış bütün metinlere dayanak noktasıdır. Bu nedenlerle de, Lîs Yayınevi'nin bastığı bu külliyatın, benim 1968'imde ve çok öncesinde ve sonrasında yayınlanmış Mem û Zîn'lerden ve öteki eserlerinden sonra, Ehmedê Xanî için bir kez daha bir vefa borcu gibi kabul görmesini arzularken; bu gibi çalışmalara vesile olan festivalleri de bir kez daha yâd etmek, Murat Batgi'nin sözleri ile ; "Ez im Ehmedê Xanî me / Ji bo evînê kanî me / Û xwedî vî zimanî me" diyerek, kadir kıymet bilirlik gibi de düşünmek gerekir derim. (ŞD/GG)
Not: Bu yazıya katkılarından dolayı arkadaşım Kawa Nemîr'e teşekkür ediyorum
* Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn mesnevisinden bir bölüm.
** **Ehmedê Xanî. Hemû Berhem. Weşanên Lîs.2008. Dîyarbekir