Yansıtma, davranışsal bir bozukluk, psikolojik bir hastalıktır. Bu davranış bozukluğuna sahip kişi, suçüstü yakalandığı zaman suçunu kabul etmez, ‘ben yapmadım, o yaptı, ya da falan kişi kötü biridir’ gibi bahanelerle suçu kabul etmez, dikkatleri başka yöne çekmeye çalışır.
AKP iktidarının her sıkıştırıldığında, ‘bizi kandırdılar’ söylemi, Kürtleri hedef göstermesi, Kürt Alevi gibi farklılıkları ‘Türklüğe’ karşı tehlike olarak sunması, suni gündemler oluşturup hedef saptırması gibi…
Oysa konu işaret edilenler değil, ortada olan suçlar, hatalardır!
Dikkat edilirse, AKP, iktidara geldiğinden beri bu yönteme başvuruyor. Her sıkıştırıldığında, eleştirildiğinde ‘Mili ve yerli’ söylemi ile rutin ‘tehditleri, düşmanlıkları’ gündeme taşıması, ‘Afrin’e gireceğiz’ demesi, içerde Kürtlere ve kendinden olmayan farklılıklara karşı operasyonlar düzenlemesi ve başka devletlerle problem üretmesi gibi…
Yakın zamanda, AKP İktidarı’nın uluslar arası nitelik taşıyan Reza Zarrab davasına, 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına ya da FETO ile yaptığı birtakım işlere, Suriye hatalarına, Cizre gibi yerlerde yapılan insanlık dışı muamelelere karşı eleştirilere verdiği tepkiler örnek olarak verilebilir.
Daha önce İsrail’le anlaştığına rağmen bugünlerdeki Kudüs çıkışı, Musul, Kerkük Menbiç, Rakka, Afrin’i hep gündemde tutarak düşmanlar yaratması, ‘ansızın gelebiliriz’ söylemi de aynı retoriğin devamı...
Oysa ne aniden ne de maniden gidildiği bir yer yok. Gidilecek yer daha fazla bataklık, daha fazla savaştır!
Ankara’nın Afrin hesabı tutmaz
Son zamanlarda Esad ile uzlaşma arayışlarını artıran AKP iktidarı, Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını azaltma kararını fırsata çevirmeyi düşünüyor olabilir. Yani, Rusya’dan oluşacak Suriye’deki boşluğu doldurmayı hedefliyor olabilir.
Fakat evdeki hesap pazara pek uymaz. Başka bir deyişle, Ankara’daki hesabın Rojava’da tutması, yeni bir Osmanlının kurulabilmesi kadar gerçekçi!
Birincisi, ABD ve Rusya’nın Kürtlerden kolayca vazgeçmesi pek olası değil.
İkincisi, Türkiye’nin ajandası başından beri Dünya ve bölge gerçeklerine aykırı…
Ortadoğu’da yeni bir imparatorluk kuracağım diyen hayalperest bir hükümetin kendi meclisinin kendi uçakları tarafından bombalanması yeterince komik değil mi?
Yani, kendi meclisini koruyamıyor, kendi evindeki kavgayı halledemiyor ama Ortadoğu’da yeni bir imparatorluk kuracak!
Üçüncüsü, Türkiye hâlihazırda Suriye’de zaten yenilmişlerin sözcülüğünü yapıyor. Google’nın meşhur ‘Ölü Canlar’ kitabındaki gibi, ölü canları alıp satıyor.
Esad dimdik ayakta, beş yıl önce nüfus cüzdanları dahi olmayan Kürtler statüye kavuşuyor, sözde ÖSO’da ise paralı askerler kalmış…
Hal böyle iken ve bugün Suriye savaşının kesin kazananı İran ve Esad bile Kürt varlığını kabul etmek zorunda kalmış iken AKP Türkiye’sinin Suriye‘deki aktörlüğü veya etkisi ne kadar etkili olabilir?
Hatırlanırsa, Türkiye dışişleri bakanı Çavuşoğlu, ‘Trump’ın, ‘artık YPG’ye silah vermeyeceğiz’ dediğini iddia etmişti. Ama ABD, bir gün sonra bu söylemi yalanlamış ve YPG’ye 200 Tır silah ve mühimmat göndermişti.
Üstelik ABD, YPG’yi vurgulayarak, ‘bünyesinde YPG’nin de olduğu SDG ile ilişkilerimiz sürecektir’ diye açıklama yapmıştı.
Benzer şekilde, Rusya Suriye’deki askeri varlığını azaltacağını duyurduğu gün Rus General YPG komutanlarıyla Türkiye’nin ikide bir gireceğiz dediği Menbiç’te kameralara poz veriyordu. Hem de YPG bayrağı altında… Akabinde Putin, ‘Kürtlerle tarihsel bir ilişkimiz var ve bu ilişki sürecek’ diyordu.
Putin, Türkiye, Esad ve Kürtlere eşit mesafede
Belki Rusya, başından beri Türkiye’yi ABD karşıtı Blok’a çekmek için Türkiye’nin Afrin’e girmesine açıkça karşı çıkmıyor. Türkiye’ye Afrin için ne evet ne de hayır diyor. Ama bu tutum Rusya’nın Kürtleri önemsiz gördüğü anlamına gelmez.
Ayrıca, AKP iktidarı kendini Suriye’de Rusya ve İran ile eşit bir Aktör olarak sunuyor ama Putin, Türkiye, Kürtler ve Esad’a eşit mesafede duruyor.
Yani Türkiye, Suriye’de Rusya ve İran düzeyinde bir aktör değil; aksine, bir sorunsal… Dünya da böyle okuyor.
Bir kere, Rusya Ortadoğu’da bu derece ilerleme sağlamışken O’ndan Suriye’de Kürtleri görmezden gelmesini beklemek mantıklı değil.
Dolayısıyla, ABD ve Rusya’dan istediklerini alamayan Türkiye’nin önünde iki seçeneğin kaldığını söylemek mümkün. Türkiye ya Kürtleri hazmedecek ya da yine Esad ile tekrar uzlaşma yoluna gidecek!
Son çare yine Esad mı?
Bilindiği üzere, Türkiye ile Suriye rejiminin ilişkileri Suriye savaşı öncesine kadar iyiydi. Ortak tatbikatlar bile yapılıyordu.
Suriye’de savaş başlayınca Türkiye, Suriye ile arayı bozdu ve Libya ve Mısır’da olduğu gibi Müslüman Kardeşler ve El Kadide örgütleri eliyle Esad’ı devirmeye çalıştı.
Bunun için de önce ABD ile iş tuttu, sonra Rusya ile arayı düzeltip ABD’nin oluşturduğu bloktan uzaklaştı, Rusya ve İran’ın oluşturduğu bloğa yakınlaştı. Kavgalı olduğu İran ile tekrar dost oldu.
Türkiye’nin amacı Suriye’de iktidarı kendi kontrol edebileceği oluşumlara vermekti. Böylece, Kürtlerin kazanım elde etmesi mümkün olmayacaktı. Ama böyle olmadı.
Son zamanlarda ise, AKP Türkiye’si tekrar Esad’a yöneldi.
Belki Esad, Türkiye’nin çağrılarına cevap vermek ya da Türkiye’ye göz kırpmak için, üç gün önce Kürtleri vatan haini ilan etti. Veyahut Türkiye ile Esad rejimi eskisi gibi uzlaşabilir, ‘kanki’ olabilirler; ama Heraklitos’un dediği gibi, köprünün altından çok su aktı.
Öncellikle, artık ne Esad eski Esad’tır ne de Türkiye Eski Türkiye’dir. ‘Hemide’ Suriye’de artık ABD+Koalisyon, Rusya ve İran var. Kürtler var. Yani artık Esad tek başına ev sahibi değil. O evde artık Kürtler de var.
Vesselam, bu saatten sonra muhtemelen Türkiye ile Esad’ın Kürtlere karşı yapacakları ortak operasyonların ya da saldırıların haberlerini okuyacağız ama AKP iktidarı, Esad ile uzlaşsa bile, Suriye’de istediklerini alabilecek mi? Buna siz karar verin!