Dünya hızla ekonomideki yerini kalıcı kılmaya çalışırken Türkiye bu yarışta kapıları sonuna kadar kapatıyor.
Coğrafik varlıkları, iklim koşullarıyla yeryüzünün sayılı karlıları arasındayken maalesef karsızlığın en başını çekiyor.
Buğdaydan tutunda domatese kadar her tarım ürününü ithal etme politikalarıyla oldukça gülünç bir durumdadır. Vergi alma rekorlarını kıran ve geliştirdiği vergi çeşitleriyle dünyadaki ülkeler arasında en başı çeken tek ülke olma özelliğini de taşıyor.
Sanayi ürünlerinde, otomobil sektöründe dışa bağımlılığı ile ünlüdür.
Üretim cennetti olma yolunda hızla yol kat edeceğine tüketim toplumu yaratan siyasi basiretten yoksunluk tam gaz devam ediyor.
İşsizlik oranları gizli kapaklı açıklamalarla manipüle edilirken, asgari ücretle yaşamayı ön plana çıkaran anlayış geliştiriliyor.
Öyle bir devir açılmış ki; küçük ve büyük baş hayvan ithalatı bile serbest hale gelmiş. Piyasalarda et ve et ürünleri el yakarken, çözümü ithal hayvan serbestîsiyle yapmaya çalışılıyor.
Ve bu olay marifetmiş gibi sergileniyor. Neredeyse hayvanlar yurda girerken bando-mızıka karşılanacak.
Bir avuç toprağa sahip ülkelerden çiçek, böcek alınıyor.
Devir, pasif toplum yaratma devri. Yoksullaştır ve yönet mantığının etrafında hareketlenen iktidar durmak bilmeyen bu aklın deli savunuculuğunu yapıyor ve milyonlarda bu politikalara alkış yağdırıyor. Ülkenin gidişatı ve geleceği konusunda “vatan, millet” nidalarından öteye gidilmeyen söylem yağmuru var.
Savaş politikaları, güvenlikçi yaklaşımlar ne komşu ne de dost denebilecek bir ülke bırakılmadı etrafta. Daha çok agresiflik, saldırganlık planlar dahiline alınıyor.
Araplardan dost devşirmenin karşılığı da oldukça ağır bedeller ile ödeniyor. Türkiye’nin önemli bölgelerinden toprak almaları da bu bedellerin başını çekiyor. Özelleştirmede de yine Arapların pastadaki yeri oldukça belirgin.
Borsa, hisse senetleri, devlet tahvilleri, özel sektör tahvilleri ile sermaye piyasaları ithal ettikleri bonolarla, borçlarla hayatını sürdürmekte.
Ancak piyasalarda esnafın, tüccarın hayatını sürdürmesi neredeyse durma noktasına geldi. Yani sürekli borçlanarak bütün hayatını bankalara ipoteklemiş vaziyette. Kredi kartları ve diğer kredilerle ezildikçeezilmiş, adeta nefes almaya mecali kalmamış. Bu anlamda piyasaları rahatlatmak için devlet tarafından atılan adımlar ise hiç umut vermiyor.
İnsanların sürekli devlete borçlu kalması nasıl anlatılır bilmiyorum ama borçlardan bıkan, bunalan insanların intiharlarını da şu sıralar sıklıkla duyar olduk.
Böylesi ezici bir hayatta yurttaşına nefes aldırmaya çalışacak devlet kurumu maalesef ki şaşırtıcı bir şekilde kılını bile kıpırdatmadan görev icra ediyor.
Şimdilerde eğitime sirayet eden üretimsizlik ise oldukça tehlikeli bir geleceğe doğru sürüklüyor ülkeyi. İnsanlar bir yolunu bulup ülke sınırlarının dışına kaçıyor. Yani beyin göçü de aldı başını gidiyor.
Tüm bu durumlar geleceğe dair tehlike sinyalleri olarak duruyor.
Ve devir üretimsizlik devri. Tüketim çılgınlığı son gaz devam ediyor. Şansa kaldık anlayacağınız.