Hakkari halkı, Tabi ki her sağlık personelinin vermiş olduğu emeğe saygı duymasını bildi. Ama doksan yaşına giren cumhuriyet bu kadir şinas halka bir gün olsun, gün yüzü göstermedi.
Bu kadim kente gelmiş, ebe ve hemşirelerin efsane olup, halkın dilinde, hafızasında yer kaptığını etrafınızdaki insanlara sorma gereği duyarsanız, bilir ve anlarsınız.
Sağlık emekçilerinin ve doktorların aynı anlayış ve duygularla, kahraman olduklarını da öğrenirsiniz.
Bu halk zerre i miskal kadar iyilik gördüğünde asla ve asla unutmaz.
Bu halka karşı, tertiplerin, planların, oyunların ardı arkası kesilmedi buna rağmen.
Neredeyse grip olanları bile Van iline sevk edenleri de gördük, bir aspirinle iyi olabilecek hastalara takıp, Ankaralara gönderilenleri de… Ama yine de bir doktora, bir sağlık emekçisine, bir çalışana zıkkım bile denmedi…
Sefaletin içinde, yokluğun gölgesinde, imkânsızlığın tavan yaptığı durumlarda dahi sofrasına konuk, evine misafir, yüreğine dost etti her sağlık personelini…
Onlar Van ilinde, Ankaralarda harıl harıl sömürülüp, yurttaşlığın “y” harfine laik görülmezken bile, bir iğne ucu kadar tereddüt etmeden doktora, hemşireye, ebeye ve tüm emekçilere saygıda, sevgide kusur etmedi.
Gelin görün ki sevginin karşılığı, koltuğa kurulup onları yönetmek oldu.
Sesini kimse duymadı yıllar yılı bu halkın.
Yolları patikadan oldu ses vermedi, elektriği bağışlıdan bağışlanır gibi verildi, kan tahlilini iki yüz kilometre öteden aldı, altmış kişilik sınıflarda müfredata hep geriden başladı yine de ses etmedi…
Sesini kıstılar on yıllar boyunca.
Artık bir sesi var! Anlıyor musunuz bu halkın bir sesi var. Susturulması na mümkün bir ses.
Geçti o eski günler, geride kaldı…
Gelip o koltuklarda oturmak, ihalelerle, alım satımlarla uğraşma zamanı da geçti.
Hastanelere bakınız…
Daha dün yapılan hastanelerin durumuna bakın, duvarları çatlak, damları akıyor, asansörleri çalışmıyor, atıkları normal atıklar gibi çöpe atılıyor, müdür üstüne müdür, baştabip üstüne baştabip, herkes birbirine düşman…
Devletin, halktan aldığı vergilerle yaptığı bu yapıları, korumanız kollamanız lazımken iki üç yılda viraneye dönüşen bu hastanelere dönüp bakmadınız.
İçindeki teknik donanıma sahip çıkmadınız.
Hala hastalar tetkikler için, Van iline sevk ediliyor, Ankaralarda, İstanbullarda sürünüyor…
Ve çareyi İran ülkesine gitmekte bulanların sayısı hiç de azımsanacak kadar değil.
Her şey bir kenara son vaka gibi vakalarla basına yansımış sabıka kayıtları var.
* Doğmadan ölen bebek için soruşturma
* Müfettişler Hakkari'de
* Hakkari'de bir bebek ihmalden öldü
Nuriye AKSU hala Ankara yüksek ihtisas hastanesinde tedavi görüyor, o ihmalden dolayı 2 düşük yaptı ve akciğer nakli oldu.
Şimdi bütün bunlar olmamış gibi mi davranmayı dayatırsanız, helal size!
Gelelim konumuza…
Ortada bir can kaybı var, kafası kopmamış olabilir bedeninden ama ölmüş bir bebek gerçeği var.
Tıbbi terimlerle “o can öyle değil de, böyle öldü” diyorsunuz.
Bir bebek ölmüş ama.
Bir can merhaba diyememiş hayata.
Allahın verdiği canı tıbbi terimlerle almışsınız yani.
“Öyle ölmedi de böyle öldü” diye “tekzip” edin diyorsunuz.
Diyorsunuz… Söylüyorsunuz… Emr ediyorsunuz…
Etmeyiniz efendim.
Susun diyorsunuz… Devlet babanın baba adamını dinleyin diyorsunuz…
Demeyiniz efendim.
Susmayacağız efendim.
O kadir şinas halk, eğriyi de bilir, doğruyu da…
Sürünmeyeceğiz efendim…
Doğruyu susturamazsınız efendim…
Çocuklarımız candır. Canımıza dokundurtmayız efendim…