Aradaki bayramı saymazsak Cumhurbaşkanlığı (isterseniz kimilerinin tabirince “başkanlık”, “yarı” da olabilir deyin) seçimine hepi topu on gün kaldı geriye.
Ortada üç aday var.
Bir yanda hep sistemden beslenen ve sistemle birlikte varolanların iki adayı. Üstelik birbirlerinin alternatifi olan iki aday!
Biri ihtiyaç duydukça “mağduriyetini” dile getiren, ama iktidar olduktan sonra acımasız bir muktedir olduğunu kanıtlayan ve dahi devlet ve hükümet olan aday.
İkincisi, cumhurluğun temelini atan partinin, tekçiliği, Türkçülüğü, reddi, inkârı musibet bir bela gibi başımıza saran, dünya değiştiği halde bu tercihinden vazgeçmemeyi erdem sanan devleti kuran partinin (ve küçük ortaklarının) aslında siyasetleriyle de “kan uyuşmazlığı” olan adayı!
Diğer yakada ise; benzer yanları siyaseten hayli fazla olan ikili’ye karşı, “Halkların ortak adayı” var.
Görünen o ki; devleti ve hükümeti 12 yıldır hasetle elinde tutan muktedir, kendisinin ısrarla “Başkanlık” dediği Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak. Yani muradı olacak, muradına erecek.
Benim derdim hiç değilse birinci turda bu muradın gerçekleşmemesi.
Hadi bir tahmin yürütelim.
Muktedir ilk turda artı eksi yüzde 45 bandında seyreder. Diğer aday olan benzeri yüzde 35-40 aralığında seyrederse, ikisine muhalif halkların adayı da yüzde on barajını aşarsa (ki aşacağını, aşmasını umut ediyor ve bekliyorum)! Türkiye’nin geleceği açısından; en azından Kürt Sorununun Barışçı çözümü konusunda Kürt cenahının ve dahi halkların demokratik kamuoyunun eli bir nebze olsun güçlenmiş olur diye düşünüyorum.
Ayrıca bu yüzde 10’luk barajı aşmanın bir kazanımı da şu olur ki; bu tuhaf ve garip ülkede muhalif kimliğin devlet dediğimiz zalim, gaddar ve acımasız zulmeden aygıtın en tepesindeki “makam”a karşı doğru sözleri yılmadan, cesurca söyleyen birinin adaylığı ile talip olunduğunun dillendirilişi olur.
Yerel ve genel seçimlerde siyasal iktidar seçim barajını kaldırmamakta ısrar ediyor. Muktedir çoğunlukla iktidar olmanın teminatını adeta baraj uygulamaktan geçtiğini var sayıyor. O halde barajı sandığa gömmenin bir yolunun da yine sandıktan geçtiğini sandıkta halka kendi oyu ile anlatmaktan geçtiği vurgusunun seçimi olacak aynı zamanda 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi.
Bir başka açıdan oyunu kullanan yurttaşın “demek ki devletin koyduğu siyasal baraj isteyince aşılabiliyormuş” düşüncesini pratiğe dönüştürmesinin yolunun mümkünatını da gösterecek bir garip seçim.
Fazla söz sarf etmenin anlamı yok.
Gördüğünüz gibi üç adayın da ismini zikretmedim. Kimler olduğunu zaten biliyorsunuz. Bunu bilinçli olarak yaptım. Akil olan anlamıştır zaten!
Benim tercihim birbirlerinin kopyası olan ve “al birini vur öbürüne” olan muhteşem “ikili”nin yerine; sesi, sözü, dili mağdurun, mazlumun dili olan adaydan, yani “bizim”kinden yana…
Hem mesele bugünkü yasal mevzuatla padişahlık makamı gibi başa bela bir makamın mevkidaşı olmak talipliğinden öte bir iş o makama soyunmak.
Eşbenzer ikisi o padişahlık benzeri makamı görev yetki ve sorumluluklarıyla bile-isteyerek talep ediyor. Diğeri “ben gelirsem alaşağı ederim o düzeni” diyor.
Takdiri de, tercihi de size kalmış.
Bunu bilir bunu söylerim.