Üşümesin diye kafama geçirdiğim bereyi gererek kulaklarımın üstüne kadar çekmiştim o gün. işten ayrılalı yaklaşık 20 dakikaydı. Dışarıda deli bir soğuk vardı. koncum olmasına rağmen dizlerim üşüyor yanaklarım sızlamaya başlamıştı. Bıçak ağzı gibi suratımı yarıyordu adeta içimde bir Asi kıyamet koptu. Sonra gözlerimin pınarıma soğuk damlacıklar yerleşti hava bir buğulandı! Bir buğulandı!...
Hani önümü göremiyorum desem yerinde olur. Çarşı merkezi görebildiğim kadarıyla bomboş görünüyordu. Büyük reklam panolarının ışıkları sisli bir görünüm saçıyordu. Artık eve bir an önce varmanın telaşı sarmıştı beynimi o canavarca soğuğun yarattığı atmosferi son bir efor harcayarak yarıyordum. Tamda eski sinema sokağına varmıştım ki çok sıra dışı bir durumla karşılaştım o kadar sıcak bir hava kütlesi. Buz kesen suratıma çarparken, Bağrışmalarda duydum sanki o sokak 1970'lerdeki gibi sinemadan çıkan insanlarla doldu bağrışmalar çığrışmalar ıslık çalmalar ve muhtemelen izledikleri filmin etkisiyle davranış sergileyenlerle doldu.
Ben bu sokakta o yıldan beri belki sayısız kez geçtim bu sokaktan, asla böyle bir sahneyle karşılaşmamıştım. Bir an o günler canlandı gözümde bu gün çoğu aramızda bile olmayan abilerimiz bir bir geçti yürüyüş kervanında.
Hele içerde tam filme konsantre olduğumuz bir an hep bir ağızdan çırrrrrroooo diye bağrışmaları müteakip küfürlü cevabı sonra hep bir ağızdan gülüşmeyi.
Bazen de önde oturup filmin havasına girerek karşıdan gelen otomobilin ya da at arabasının huylanan atlarının ayakları altında kalmamak için kendini oturduğu yerden yere koyverenleri sonra, sinema karanlığından faydalanıp tekrar tahta kürsüye oturup hiç bozuntuya vermeyenleri çok görür çokça da şahit olurduk.
Hele Yılmaz Güney filmlerini izlemek için köylerden gelen insanlarında yarattığı bilet izdihamını hiç mi hiç unutamıyorum ve aynen gözlerimin önünden gelip geçiyor.
Olsun bir arabesk kültür bir vurdulu - kırdılı bir sevgenç kültür aşılıyordu o sinema bize ama olsun bir sinemamız ve bizi oraya bağlayan ortak noktamız vardı. O sokak hep dolu hep canlı hep anı sokağı olmuştur. Hiçbir Yüksekovalının orada anısı yok diye düşünmek bile istemiyorum.
1970'li yıllarda bile haftada bir gün kadınlara film gösterimi yapılırdı bu damı yetmez, kadına bakış açımız. Ata erkil aile yapısı ve din faktörlerinden kendine has dirilişi sembolize etmiyor mu sizce?...
Yüksekova'nın bakışında dün olduğu gibi bugün de demokrasi, insan sevgisi yani derin bir hümanizm yatmıyor mu sizce?...
Tam da hülyamdan uyanınca eve varıp buz kesilen bedenimi odanın sıcaklığına teslim ittim.
Bir anlık gelgit bana son 25 yıllı gerisine geri taramamı sağladı. Pek tabi ki çok daha can alıcı anektodlar beynimin şeridinden geçti ama ben bunları bugün için sizlerle paylaştım.
Sevgiler ve bilgiler paylaşıldıkça çoğalır.