"Dünü bugünü unutanlar bir suni gülücükle kandırılabilirler, ama tarihin sayfaları yanı başımızda oluşturuldu, yarının - bugünün tanıkları olarak ve de insan haysiyeti, onuru adına bir ulusun yok ediliş öyküsünü unutmayalım... Kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda direktif veren post kapitalizm döneminin acemi süvarisi yeni 'seferler' için koçbaşı arayacağına açtıkları bu kapanmaz yaranın boyutunu hiç düşünür mü? Kanlı pençelerin suni gülücüğü tarihe dehşet boyutta ödenen vergiden başka bir şey olmamıştır... Geçmiş geleceğin el feneridir, daima."
Saad Nacî El Ezavî *
En az on kez yazdım. Hani "yaza yaza tüy bitti" derler ya! İşte onun gibi bir şey. "Tuhaf ülke" işte var mı ötesi. Dünyanın herhangi bir coğrafyasında böyle bir seçim olsa! O seçime daha bir buçuk yıl kala ülke sınırlarının bir yakasındaki coğrafyanın halkının gözlerinin içine baka baka, üstelik hak etmediği halde "Ben sizin şehirlerinizi yönetmeye talibim. İstiyorum bu şehirleri. Hem de çok" dese bir partinin genel başkanı ve ülkenin Başbakanı.
Sonra o isteyen beni âdem "iyi şeyler" yapar değil mi? Değil elbet. Kötü şeyler yapsa o bir buçuk yıl boyunca. Ve inadına yine istese o coğrafyayı ve o coğrafyanın şehirlerini. O coğrafyanın halkı da "madem istiyorsun gel de al" bakalım, dese. Ve vermese. Vermediğini de seçimlerde sandıkta gösterse. O partiyi de, adaylarını da, isteyenlerini de sandığa gömse...
Oturdular, konuştular, eski konsepti seçtiler
Ne olur bilir misiniz? Eğer demokrasi dedikleri "min el garaip" rejimin zerresinden nasiplerini almışsa o yöneticiler, oturur külahlarını önlerine koyar stratejistlerini toplar, bilmem kaç yıllık resmi tarih tezlerini bir daha tersyüz eder.
"Bu işler bizlerin şimdiye kadar yaptıklarımız ve ısrar ettiklerimiz gibi olmuyormuş. Nitekim bakın halk da böyle diyor. İşte sandıktan çıkan sonuçların okuması" der ve yeni bir konsept üzerinden halkla yüzleşirlerdi.
Evet dediğimiz gibi oldu. Oturdular. Ve konuştular. Yeni olmayan eski konsept üzerinden bir daha mutabakata vardılar. Bugüne kadar ne yapmışsak devam, diyerek...
Demokratik Toplum Partili Siyasetçileri bir şafak vakti, kimisini de güpegündüz adeta gözdağı verircesine, kurumlarını, çalışma mekânlarını saatlerce didikleyerek gözaltına aldılar.
Siyasette tercih hakkını kullanmış, sonra mahpusa düşmüş, cezasını yıllarca yatmış ve çıkıp kararını legal siyaset ya da sivil toplum örgütçülüğünden yana kullanmaya karar vermiş insanlara yönelip de, "Bu alanlar, legal siyaset alanları sizlere kapalı" dercesine yönelmek kaba tabiriyle yol, erkân ve siyaset adabını bilmemekle eşdeğerdir. Belki de bir tercihtir...
Azadîya Welat ve Gün TV kapatıldı, DTP'ye operasyon...
Diyarbakır'da yayın hayatını sürdüren günlük olarak yayınlanan Kürtçe Azadîya Welat Gazetesi 30 gün süreyle kapatıldı. Yine Diyarbakır'da yayın hayatını sürdüren bölgesel Gün Televizyonu seçimlerin hemen öncesinde 12 gün süreyle kapatılmıştı. Bu kez de DTP operasyonu çerçevesinde basılıp saatlerce aranarak yöneticisi Ahmet Birsin gözaltına alındı.
Evet, bu bir konsepttir. Üstelik PKK'nin 1 Haziran'a kadar ateşkesi uzatma kararının ilanının hemen ertesi günü...Şiddette ısrarın konsepti.
Şimdi bırakın Kürt entelektüellerini. Entelektüellerin ne dediği zaten muktedirin umurunda değil. Bari halkı düşünün. Bu reva görülenlerin Demokratik Toplum Partisine iki küsur milyon oy vererek tercih hakkını kullanan halkın da, bir kalemde silinmesi olduğunu düşünmez mi bunlar. Düşünür düşünmesine de, hem de fazlasını!
Sıkılı Yumrukla El Sıkışılmaz
Ama insan tekinde mazlumiyetle zalimane duygular iç içedir. Boşuna dememişler en acımasız zalimler mazlumların, mağdurların arasından çıkar diye. İşte İslami siyasal tercihi (hoş orası da artık bugün kimi İslami çevrelerce tartışmalı ya!) nedeniyle mazlum olup mahpuslara düşenlerin, şarkılar şiirler okuyup meydanlarda mağduriyetlerini terennüm edenlerin bir halka ve o halkın seçilmişlerine, partisine zulmüdür bu...
Ne mi olur? Hiçbir şey? Sadece sıkılı yumrukla el sıkışılmayacağını Kürt Halkı bir daha görmüş olur, o kadar. Nitekim gördü de...
Ne zaman ki hiddetle sıktığınız ve yumruk haline getirdiğiniz tehdit dolu yumruğunuzu açar, sıcacık ellerinizi şefkatle Kürt Halkına uzatır; "Ben ettim sen etme" dersiniz, açtığınız, sebep olduğunuz ve de sürdürmekte ısrar ettiğiniz sakat politikanızın ürünü kanayan bu yara işte o zaman kapanır.
Yoksa evet yoksa, Sıkılı Yumrukla El Sıkışılmaz. Bir kez daha ve her zaman...
* Prof.Dr. Saad Naci El Ezavi, Bağdat Üniversitesi Öğretim Üyesidir. Alıntı http://borgesdefteri.blogspot.com/ adresindendir...