Şimdi siz o şehirde ve o nehir kıyısında yaşayanların kendilerini bildiği tarihlerden bu yana doğayla hemhal olmak adına nehrin nimetlerinden yararlanadururken; bir gün birilerinin çıkıp orası “piknik yapmaya yasak” alan dediğini duysanız “hadi oradan kim yasakladı” demez misiniz?
Aynen öyle de oldu…
Geçtiğimiz günlerde Siirtliler Botan Çayının kıyısında çoluk çocuk aile efratlarıyla piknik yaparken bir anda baraj kapakları açıldı.
Botan’a 18 noktada vurulan ketlerle oluşturulmuş Hidro Elektrik Santrallerin Barajlarından birinin kapağı açılarak barajın coşkun suları sel gibi önüne kattıklarını götürdü ve altı Siirtli sulara gark olarak boğuldu.
Önce baraj kapakları açılmadı dendi. Ardından açıldı ama öncesinde uyarı sirenleri çalındı diye eklendi.
En sonunda da “Orası piknik yasağı olan bölgeydi, dikkat etmeliydiler” dendi.
Ne kadar kolay insanı gözden çıkarmak!
Botan Çayı, debisi ve topladığı su miktarı ile ikiyüz küsur kilometre uzunluğuyla Dicle Nehrinin en uzun kolu. Derin bir vadi içinde Pervari-Şirvan-Siirt’ten ötelere akar gider. Derin vadi ile dağ dorukları arasındaki mesafe yer yer bin metreyi bulur ve doyulmaz bir manzara oluşturur.
Sokrates’in öğrencisi Xenefon 2500 yıl evvel yazdığı “Onbinlerin Ricatı” kitabında Botan Çayı’ndan epeyce söz eder. Sistem onun da adını Türkleştirip Uluçay yapmıştır ya! Tutmamış. Cizîra Botan Beylikleri gibi Botan’dır o!
Ve o coğrafyada insanların yaşadığı demlerden bu yana Botan’ın nimetlerinden yararlanır coğrafyanın sakinleri.
Epey yıllar önce Botan kıyısında kırmızı şarap eşliğinde ben de piknik yapmıştım Siirt’te çalıştığım ve yaşadığım yıllarda.
Siirt’in hemen yakınında Botan’a nazır bir yükseltide manzarası hayli güzel bir nokta var. Siirtliler oraya “Tehta Mendik” der. Gazeteci dostum ağabeyim Cumhur Kılıççıoğlu götürmüştü beni oraya.
Ve bir tekerleme yıllardır söylenir: “Tehta Mendik, bibe kuftik / Avê Botan bibe kutlik / Ha buxe, ha vexwe”
Siirtliler kendi coğrafyalarında kendilerinin rızası hilafına, kendilerine sorulmadan kendi nehirlerine yapılmış barajların, onlara haber verilmeden açılan kapaklarından taşan sularının altında bırakılarak boğduruldular.
Sonra da suçlu ilan edildiler.
Bu en hafifinden vahşi kapitalizmin kaba tehdididir.
Aç gözlü vahşi kapitalistler diyorlar ki; binlerce yıldır kullandığınız bu tabiat, bu sular, bu dağlar, ormanlar artık sizin değil. Paranın saltanatınındır. Siz paranın hükmüne biat etmek ve koyduğu kurallara uymak zorundasınız. Su, yani Botan Çayı, küresel kapitalizmindir. Kapitalistler nasıl isterse Botan’ı öyle kullanır. HES gerekiyorsa yapılır. Nehir kıyısında piknik yasağı konursa da, siz tebaa’ya uymak, biat etmek düşer.
Şimdi Siirtliler yastadır.
Hem kendileri hem gönülleri hem de nehirleri yasta.
O barajları, o HES’leri, nehirlerinin kıyısında piknik yapmayı yasaklayanların başına yıkmayı bilirler. Kimin kime neyi yasaklayacağının adını koymayı da bilirler.
Ve dahi Botan’a ket vurup yasak koyanlara söylenecek cevapları elbette vardır.
Doğa’nın, Botan’ın ve Siirt halkının…