Anadilde eğitim-öğretim ebetteki; ekmek kadar mübarek, su gibi aziz, temel bir haktır. Bu medeni kanunda da, hukukta da, evrensel ölçeklerde de, cahiliye devrinden bu çağa kadar her devirde de hak olarak algılanmış böylede sürmüş. Sürecekte.
Bunu "şeytana uyma" olarak algılamak, "şeytani" olarak düşünenlerce ortaya atılan bir küf söylemden öte olamaz.
Kışla kafasıyla, işkence ruhuyla olgunlaştırılmış inkâr ve asimilasyonun kuyruğuna tutulmanın kimseye faydası yoktur. Faydasız şeylerin peşinde sürüklenmek ise çılgınlık olur. Bu ülkenin başına gelen en kötü ibretlik durumlar ise bu çılgınlığın eseridir.
Ayakkabısının bağını, tembellik nedeniyle, ilk atılan düğümde tutmaya benzer bu inatlaşma. Ayakkabıların bu işlem nedeniyle, sonrasında nasıl deforme olup yıprandığını bilmekte önemlidir.
Gerçi, şeytana uymayı kötü bilmek, evvelce şeytanla böyle bir münasebet yapmış olmaktan geçer. Böyle bir deneyim sahibi olan, ancak bu işin kötülüğünün iddiasında bulunabilir.
"Şeytana uyma” ya da uymama tahlili bir yana, anadil konusunda yılan gibi kıvrılarak deliğe girmek doğru değil. Anadil konusu samimiyet ister. Anadil konusu vicdan ister. En önemlisi anadil konusu empati ister. Yani düz olmak gerekir.
"Kürtçe konusunda eğitim şeytana uymaktır.” Şeklinde sarf edilen bir cümle, sırf laf olsun torba dolsun minvalinde harcanmış bir söz olarak algılanamaz. Bu söylemin arkasında derinliği düşmanlıkla ölçülecek bir tutum vardır.
Nitekim Kürtçe eğitimin serbestîsinden sonra, Türkiye’nin bölünebileceği şeklinde bir nokta gösteriliyor.
Bu paranoya, kışla aklından kalmadır.
Ama görülüyor ki kışla aklı, miras olarak bir başka kışlaya devredilmiş. Bilinçaltı sularında akan bu düşmanca tutumun faydasını geçmişte bu ülke görmedi bundan böylede görmeyecektir.
Kürt çocukları, dünyanın bütün dillerini zorla öğrense de, çaresi yok ki bu dil eğitimde, akademide, endüstride, tıpta, edebiyatta, sanatta, espride, aşkta, kavgada, bilimde, teknolojide varlığını hissettirerek yayılacaktır.
Biz o dili konuşmazsak ta, o dil bizi konuşmaya devam edecektir.
Tarihimizi yazacak, şarkılarımızı söyleyecek, türkülerimizi okuyacak, aşklarımıza anlam verecek, sevdalarımıza kucak açacaktır.
Annelerimizin gözyaşlarıyla “Lorin” olduğu gibi, mutluluğuna da “Aram” olmaya devam edecektir. Yüzyıllarca evlere hapsedilen bu dilin, sokağa ve bu gün gündeme oturduğuna şahit olduğunuz gibi yarin okullarda hak ettiği yerde olacağına da şahitlik edeceksiniz.
Dillerin ayrıştırıcı olmadığını, dünyadaki yurtlarında arayıp araştırmak zor olmaz. Diller iletişimin ana çarkıdır. Bu çark, paslanıp-kırıldığı zaman felaket olur. Ama çark işlediği sürece üretim yani mutluluk çoğalır.
Biraz etraflıca düşünüldüğünde; Kürtçe dili için kullanılan“Şeytana uyma” ifadesinin içinde, kenarında, kıyısında ne kadar ayrımcı durduğu görülecektir. Esas bu söylemin bölücü olduğu ve Kürtleri kızdırdığını kolayca sezinleyebilir insan. Aynı zaman da Türkiye coğrafyasında yaşayan başta Türk halkı olmak üzere diğer bütün halkların kafasını karıştırdığını da görürüz.
Ama kolay siyaset, kolay politika tercihleri üzerinden fazlaca yol alınmayacağını da bilmekte yarar var.
Yarın bambaşka bir ülke idealiyle siyaset yapılacaksa, önce halklara ve halkların temel haklarına dair dürüst olmak gerekir. Yoksa yarına dair farkınız, idealiniz faşizmden öteye geçmez.
Bambaşkalık yasakçılık ve inkarcılık olur.