Orman ve dağlar bu şehirde birbirine olağan üstü bir bağlılık ve sadakat içindedir.
Toprağı bereketli bu coğrafya parçasında sürmekte olan savaşın şu günlerdeki haline bakılınca ormanları dağlardan koparmak için çok çaba sarf ediliyor.
Bombardıman sonucu yanmaya başlayan bu yeşil coğrafyada insan ölümlerinin sayısal rakamları geldikçe insanlık tümden bitiyor.
Köyler ve köylüler yangının ve bombardımanın elinden haraptır.
Uçakların sortileri, helikopterlerin trafiği, ağır ölüm araçlarından atılan bombalar orada yaşamayı zorlaştırıyor.
Türkiye’nin asli yurttaş olarak yasalara geçmediği ama sözde asli yurttaşlarının yurdu Şemdinli, son iki haftadır kavganın göğüs göğse yaşandığı bir alan durumundadır. Ondan mukabil kendine bu zorlu coğrafya parçasında yer, yurt ve aş edinen Kürt yurttaşlar zor günler geçirmektedir.
Kamuoyu orada bir şeylerin döndüğünü net olmasa da anlıyor.
Gerilla ve asker ölümleri ile ilgili rakamlar oldukça düşündürücü.
Köylerini bırakıp can havliyle Şemdinli merkezine yerleşenlerin geçirdiği korku, belirsizlik, çaresizlik dizlerinde derman bırakmamış.
O kadar can korkusu yaşamışlar ki geride bıraktıkları hayvanları, bağ-bahçeleri, evlerini düşünemez olmuşlar.
Elleri havada “xuda avekê wê agirî dake” diye duaya duruyorlar.
PKK yol denetiminde TSK teşkilatın köklü prestiji peşinde.
Orada mevzilerde savaşanlar var ve savaşın sonucu yaşanan acılar…
Kabusların evriminden geçiyor insanlık yeniden. Ne yana dönülse zırhlılar ve kindar yüzlerin haritası. Kalpler darmadağın, urbalar kamufle. Tuhaf bir insansızlık var ortada ve geride kalan gam.
Kürt çocukları artık gam istemiyor. Artık el etek üstüne birde boyun eğmek istemiyor.
Öteki-beriki olmak istemiyor.
İstemediği çok şey var çünkü oracıkta ölmek bahasına elinde kalaşnikov çatışıyor.
Kendi ölümünün bahasına çatışmak bir şeyleri istemektir ve bir şeylere karşı durma halidir.
Kabul edilir ya da edilmez ama orada bin yılların üst üste yığınlarından bıkan-usanan bir halkın ertelenmiş hatta beton dökülmeye çalışılmış gerçeklerinin isyanını haykırma var.
Onun için Türkiye’nin ciddi ciddi bir akorda ihtiyacı var.
Şapkasını önüne bırakıp düşünmesi ve düşünürken doğruya ulaşması gerekiyor. Halkın devleti olmaktan başka çaresi bulunmamaktadır.
Mevcut yönetim biçimi yüzyılların armağanıdır ve bu armağan ülkeyi sürekli zehirliyor. Bu zehirli yöntemle baş etmenin en bariz ilacı ise demokratik bir yönetim biçimidir.
Ölmeyi ve öldürmeyi mesken tutmuş varlık tarzı tarz değil.
Sayı fırtınası yaratarak yaralı insanların yaralarına kabuk pansumanı yapmak bindiği dalı kesmeye benzer.
Yakın bir geçmişte görüldü ki altın çeşmeden ve altın tasta su içenler kör kuyularda bitlenmiş sakallarıyla bulundu.
Anlaşılıyor ki halk; yönetimlerin kudretli sihridir. Eğer içilecekse bir damla su o halkın tasından içilmelidir. O sihrin etkisinde kalmak insana mutluluk yönetimlere ömür verir.
Kürt çocukları kadifeden kese istemiyor.
Altından çeşme-tas istemiyor.
Adıyla-sanıyla, diliyle, kültürü ile yaşamaktan doğan hakkını talep ediyor o kadar.
Karakollar, tanklar, gazlar, bombalar, kurşunlar ve uçaklar öfkenin ana fikridir ve konuşmanın, anlaşmanın önünde duran bentlerdir. Bu bentleri yıkacak olan ise inanarak ve isteyerek doğru politika eksenine varmaktır.
Unutmadan söylemek gerek Şemdinli 10-15 günlük bir mesele değil. Dokuz yüz seksen dört yılından beri yerinde duruyor.
Ne kadar beklerseniz bekleyin bu mesele de duracaktır ve durduğu yerde de büyüyecektir. Büyüyen meseleler kendi çözümlerini de kendileri bulurlar. Şemdinli de kendi çözümünü zorluyor.