Diyarbakır kimlik, kültür, tarih ve binlerce yıldır yaşanmış onca hikâyenin boyverdiği bir buluşma, yüzleşme ve yaşam ortaklığının boyverdiği bir kavşak noktası. Haylidir bütün bu eski ve geleceğe kalacak “Miras”ının dışında siyasetin kendini siyaseten hissettirdiği bir mekânsal algıya dönüştü. Bunun iki gerekçesi var.
İlki şu: Adına Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz ve aidiyet anlamında Kürdün kendini cumhuriyetin kurulduğu tarihten bu yana “Dışlanmış, yok sayılmış, ötekileştirilmiş” hissettiği yapının; ilk “vuruşma”, “kapışma” mekânı olarak cumhuriyetin kuruluşundan sonra adına “Diyarbakır” ismi yakıştırılan mekân.
İkincisi ve önemlisi de şu ki; devletin “zor” teorisi ile birlikte Kürdün siyasal ve dahi diğer tüm kimlikli kişilikli aktörlerinin “sana boyun eğmeyiz bizi yok sayan ey irade” diyerek başkaldırdığı isyanların bugünlere taşıdığı ve benim birçok metnimde adına “Alternatif Siyasal Muhalif Metropol” kimlik dediğim varoluş…
İşte bu iki “İktidar” odağının Haziran 2015 seçimlerinin Kürdistan Startı diyebileceğimiz Diyarbakır/Amed İl Kongreleri geçtiğimiz hafta içinde gerçekleştirildi. AKP 25 Ocak, HDP 28 Ocak tarihlerinde, üstelik aynı salonda üç gün arayla kongrelerini yaptılar. Bize düşen iki kongreyi karşılaştırmak oldu.
İki kongreyi de izleyen bir salon görevlisinin özet ifadesi şuydu. “AKP Kongresi Diyarbakır’ın Dicle ve Bismil gibi ilçelerinden taşımalı sistemle getirilenlerden oluşmuştu. Şehir merkezinden katılan çok az insan vardı. Toplamda dört bin civarında katılımcısı oldu.”
Bunları dile getiren görevlinin kendisine sordum; Adı Seyrantepe Spor Tesisleri olan bu spor salonu kaç kişilikti! “Sürekli benzer etkinliklerle karşılaştığımızdan iyi biliyoruz. Oturma düzeni olarak 6.500 kişilik kapasite var. Ama bugün HDP kongresinde koridorlarda dolaşan ve ayakta izleyenleri de katarsak 13-14 bin dolayında bir izleyici ve katılımcı kitlesi salonda vardı” dedi.
Doğrusu, yanımda oturan ve sırf gözlemek için AKP Kongresine de katılan bir arkadaşın da söylediklerini vurgulamalıyım. “HDP Kongresi saat 10’da başlayacak denmişti. Ben 11.00 gibi gelmeme rağmen dışarda rahatlıkla oto park yeri bulabildim. Oysa AKP kongresinde iki üç kilometre yol boyunca hiç park yeri yoktu. Bence bu durumun tarifi şu demektir. AKP zenginlere hitap ediyor. HDP ise yoksulların, emekçilerin partisidir.” Yani özeti şu: Birinde (AKP) araç çok, insan az. Diğerinde (HDP) araç az, insan çok…
Sahiden de salonda coşkusu zirvede emekçi ve binbir badireden geçip büyük bedeller ödemiş dokunsan patlayacak bir kitle vardı. Sahnenin tam orta yerinin üzerine denk gelecek noktaya yukarıdan aşağıya sarkıtılmış devasa ve gülümseyen bir Abdullah Öcalan posteri asılmıştı. Sağ yanına Deniz Gezmiş’i, sol yanına da Mahir Çayan posterlerini sarkıtmışlardı. Yanımdakilerden biri “keşke İbo (İbrahim Kaypakkaya) da unutulmasaydı” dedi. Çok coşkulu kitlenin kongre boyunca diline egemen olan ana slogan “Bijî Serok Apo” idi. Ondan sonra da en çok “Bijî Serhildana Kobanê” sloganı ağırlığını hissettiriyordu. Kürt halkının İran Kürdistanındaki Mahabat Kürt Cumhuriyetinden bu yana adeta milli marşı olan “Ey Reqîb” ile bütün salonca ayakta okunan marşla birlikte Kürtçenin Zazaki ve Kurmanci lehçelerinin yanında Türkçe kongrenin dili idi.
Sanatçılar Bülent Turan, Pınar Aydınlar ve Ferhat Tunç; her biri birkaç parçadan oluşan seçilmiş şarkılarının içinde Ferhat Tunç’un bestelediği ve ilk kez HDP Amed kongresinde paylaştığı “Kobanê” şarkısı sahiden Kobanê’yi anlatan efsunlu ve geleceğe kalacak bir hüzün parçasıydı.
HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın konuşması başından sonuna kadar üç gün önce aynı salonda konuşan Başbakan ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davotuğlu’na cevabi mesajlar taşıyordu. İyi bir kitap okuru olduğu kamuoyunca bilinen Davutoğlu kitaplığında “Kürtçe eserlerin” ayrı bir yeri olduğundan söz ederek tribünlere Kürtçe birkaç cümleyle hitap etmiş ve zamanı elverirse “Kürtçeyi öğrenmek” isteğini vurgulamıştı. Salondan “Bijî serok Davutoğlu” sesleri keyiflendirmişti Başbakanı. Ama garip bir durum vardı. Dillendirilen sloganın dili belki Kürtçeydi! Ama zorlamaydı. Başbakan Kürtçe’de “Serokvezir”di, oysa Kürtçe’de Serok, Başkan anlamına geliyordu. Bu Aksaray’daki Türklerin “Sahici Serok”unun hoşuna gitmeyebilirdi!
Tekrar HDP kongresine dönersek; salonun güçlü bir iradeyle “Amed seninle gurur duyuyor” sloganına karşı; asıl biz Amed’le gurur duymalıyız bu fedakarane tablo karşısında diyerek damardan mevzuya giriyordu Demirtaş. “Somaliye onbin konut yapma sözü verenler gelip Kobanê’de on bin konut yapsınlar ya! Asıl o zaman yolladıkları selamın anlamı olur. Bize aylardır ‘neden Kobanê!’ diyenlere! Biz de aylardır Kobanê’de, Rojava’da Kürde karşı savaşan IŞİD’i neden destekliyorsunuz demek durumundayız. Kobanê’de İslamın savaşı yok. Orada, Kobanê’de, Rojava’da ırkçı faşizme karşı barışın ve özgürlüğün savaşı var. Bugün bizlere İslami Demokrasi Dersi vermeye yeltenenlerin, doksanlı yıllarda insanlarımızı enselerinden tek kurşunla katledip sonra da polis kararkollarına sığınanlar olduklarını henüz unutmadık. Şimdi bize demokrasi havarisi kesilmesinler. Madem buradan bu kürsüden Kobanê’ye selam gönderiyorsunuz bir karşılığı olmalı. Eğer samimiyseniz; Rojava’nın statüsünü, Kobanê’nin inşasını gerçekleştirmek için çaba içerisine girin ki samimiyetinizi görelim” dedi.
AKP kongresinin görünen ve basına yansıyan yüzünün Demirtaş’ın cevabi ifadelerinde saklı olmakla birlikte Başbakan Davutoğlu’nun yine bir hafta önce Diyarbakır’daki bir mitingle Charlie Hebdo katliamını gerçekleştirenleri sahiplenenleri “güzelleyen” vurgusu önemliydi. Ve Hüda-Par’lılarla Valilikte görüşüp Ankara’ya davet etmesi sanki “muhataplık” meselesi konusunda işin “asli sahipleri” yerine yeni muhataplar yaratma sevdası gibi algılandı.
Ama aslı vurucu vurgu HDP Kongresinin Divan Başkanı Fırat Anlı’dan gelmişti. Anlı’nın finalde kapanış sözü uzun süre salonda alkışlar ve zılgıtlarla karşılandı. “Awa hatin awa çûn / Suwar hatin revîya çûn…”