Oluk oluk kan ve çok acımasız bir savaşın koordinatları sürekli bir endişe ve kaygı içeriyorken, diyalogun kapısı aralandı.
Şayet bu diyalog güçlü bir eksende var olmayı sürdürürse, dünya Kürtlerin ve Türklerin barışı karşısında selama duracak.
El bebek gül bebek büyütülen çocukların bu sınırsız savaşta tabutları ailelere gitmeyecek.
“Baldıran zehri” içeceğini ifade eden Başbakan Erdoğan, bu işin sonunda tarihte epey bir yer tutabilir, önemli bir aktör olarak yerini o sayfalarda alır.
Sayın Öcalan ise, tarihi bir diyalogun en önemli aktörü olduğunu zaten ispatlamıştı bu vesile ile en son BDP Milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan görüşmesinden, basına sızdırıldığı ifade edilen diyaloglarından da anlaşılacağı üzere bir kez daha tarihi rolünün ve misyonunun gereğini yaptığını kamuoyuna aktarmıştır.
Tabiî ki daha çok yol kat edilecek.
Daha önceki görüşmelerin (Oslo) sonuçsuz kalması, aslında oradan alınacak derslerle birlikte daha güçlü bir mecraya taşındığı görülmektedir.
Karıncaların insan kanı içtiği bir coğrafyadan ve bu coğrafyada geliştirilmiş bir savaş halinden söz ediyoruz. Çok uzun süren.
Çok faili meçhul, çokça göç, mağdur, dul, yetim, öksüz gördük.
Doğal olarak daha işin başında sayılır bu diyalog süreci. Ve daha çok kat edilecek yol var. Keza zorlu bir geçmişten geliniyor, uzun süren bir savaş ikliminden geliniyor.
Onun için hayatında bir kez dahi dönüp bu savaşı görmeyenlerin de bu sürece katılıp doğru bir eksende katkı sunması gerektiği bir zaman evresindeyiz.
Bu süreç ülkede yaşayan her kesim ve taraflarca doğru okunup lanse edilirse, kaybeden zülüm olur. Kazanan ise Türkiye olur başta.
Tarafların diyalogdan vaz geçmesi durumunda, tarifi imkansız bir acı yumağını yeniden göreceğiz.
Onun için bu ülkede yaşayan 75 milyonu ilgilendiren bu tarihi adımı, kolaylaştırmak için kimseler çabadan kaçmamalı.
Öcalan’dan gelen mektupların muhatapları da bu tarihi sürece tepkilerini olumlu yönde koymalı ve kararlılık sergilemeliler. Gerek Kandi ve gerekse BDP politikacıları sürecin hassasiyetini gözden kaçırmamalılar.
Ki tarihi sorumluluk sonrasında gelecek güzel günlerin mimarları olabilsinler.
Ve medya bu anlamlı süreci okurken, şeytanlaşmamalı.
Kim görüşmeleri sızdırdı? Ne için sızdırdı? Köstebek kim? Gibi bir iz takip edeceğine, oluşacak insanlık iklimini öne çıkarıp, insanların kafasını karıştırmaktan imtina etmeli.
Çünkü bir manşet, bir yanlış ifade, bir sütunluk yazı olmadık yaralar açıp mevcut yaralara katar.
Vicdanlı olmalı vebal almamalı…
İnsanı ve mutluluğu sevenlerin zaferi olacak bu süreç o açıdan herkesin zaferden payına düşeni alması için emeğine ihtiyaç var.
Kaliteli olmak gerekiyor bu süreçte. İnsanlık kalitesini artırmak için sorumluluk alan her kim varsa elini güçlü kılmak gerekir.
Derin kuyulardan su çekmeye benzeyen bu süreçte, şeffaflığın önemi de vardır. Şeffaf sürecek görüşmeler, düzeyini de artırır samimiyetini de.
Umut yeşerip, boy verende bizler de kavlimizce güneş toplarız kendimize. Güneşe muhtacız, siz de muhtaçları geri çevirmeyin efendim…