Suriçinde yaklaşık dört aylık yasaklı hâlin ardından önce “acil kamulaştırma” kararı verildi. Ardından Başbakan’ın kalabalık bir heyetle Suriçine gelip sinevizyonu ile birlikte “kendisine güven” üzerinden ikna konuşması kentin gündemine oturdu. Akabinde de suriçinde asıl gündem maddesi olan ”güvenlik eksenli” politika gündeme geldi.
21 Mart 2016 Newroz günü resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Acil Kamulaştırma” kararından sonra hafta içinde gündemleşen bölgenin on ilinde yeni “karakollar” ve “güvenli bölgeler” yaratma meselesi gündem tutuyor.
Buna göre Diyarbakır sur içinde dokuz karakol yapılması planlanmış. Öncesinde suriçi dediğimiz mekânda bir tek karakol vardı. Şimdi karara göre karakol sayısı dokuza çıkacak. Elbette bizler demokratik yaşam geleneğinden gelenler olarak sistemin güvenlik eksenli politikalara endekslenmesini ve sokağın en küçük demokratik muhalefetinin dahi “orantısız güç” kullanılarak şiddetle bertaraf edilmesini doğal karşılayan bir gelenekten gelmiyoruz. İyi ki de gelmiyoruz…
Ama toplumun kılcal damarlarına varıncaya kadar böylesine şiddet sarmalına bulaşması süreçlerinde adeta demokrasiden vazgeçilmenin çok doğal karşılandığı dönemsel politikaların da bir gerçeklik olduğunu görebiliyoruz. Bu, şiddetin doğal karşılanma gerçekliğine rağmen demokraside, barışta, özgürlüklerde ısrarın da bir gerçeklik olduğunun altının ısrarla çizilmesini dillendirmenin gerekliliğini de bir kez daha vurgulamanın doğruluğunu dillendirmek gerek.
Dünyanın demokratik kültürü gelişmiş batı liginde referansını insandan alan çağdaş anayasalarında “Sağlık ve Eğitim” insan üzerinden temel yatırım kaynaklarıdır. İnsanı merkeze alarak temel vazgeçilmezler sağlık ve eğitimin yanında hak ve özgürlüklerdir. Güvenliğe yatırım bu vazgeçilmezlerin yanında çok daha ikincil planda kalmak durumundadır.
Bize gelince somut örneklerden yola çıktığımızda; iktidarlar halkın haklı talepleri ile çatışma yaşadıklarında en kolay ve en öncelikli olarak “Temel Hak ve Özgürlükler”den vazgeçmeyi, anında askıya almayı adeta bir ilkesellik sayıyorlar. Ve politikalarının gereği olarak da çok doğal karşılıyorlar.
Tabi Hak ve Özgürlükleri “tehlike” olarak gören muktedirler, en kolay yol olarak haklardan ve özgürlüklerden vazgeçtirmeyi dayatınca devamını da getiriyorlar.
İşte bu minval üzerine suriçinde zaten dört aydır askıya alınmış eğitimler sebebiyle işlemeyen yasaklı bölgelerdeki okullar ve sağlık hizmeti verilemeyen aile sağlık merkezleri bundan böyle hiç işlemeyecek. Okul ve sağlık merkezlerinden dokuzu kimileri yıkılıp, yeniden yapılarak, kimileri de yeniden işlevlendirilerek karakol haline dönüştürülecek!
Görünür politik “tercih” olarak suriçinin “ticaret ve turizm” alanı olarak yeniden işlevlendirileceğini dile getiriyor hükümet. Şimdi doğal olarak şu soruyu sormak gerekiyor: Turizm ve Ticaret, kültürel ve tarihi miras özelliği bu denli öne çıkan bir mekânsal yapılar manzumesinde nasıl olacak da bu denli güvenlik eksenli bir yapı içinde kendini hissettirecek, yönlendirecek, öne çıkaracak!
En kaba ve sıradan haliyle bu basit soruya suriçi ile ilgili muktedirin uygulama politikasında tatmin edici bir cevap yok. Bu cevabın olmadığını bile bile bir kez daha dillendirmekte yarar var…