Merak ettiğiniz mi Türkiye’de imamların atandığı zaman nasıl yemin ettirildiğini?
Ümmetçilik naraları altında aslında hangi zihniyetin yattığını…?
Ne Mutlu Türküm Diyene’nin, ‘dinci ırkçı’ versiyonu olan ‘Ne Mutlu Türk-İslam olana’ histerisi, imamları İslam’ın evrensel ilkelerine göre değil de bakınız hangi ırkçı ilkelere göre yemin ettiriyor.
‘Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Anayasada ifadesi bulunan Türk milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma...’ diye devam edip gidiyor.
Faraziyet Teorisi değil ki bu, kişiye ya da her ırka göre değişsin. Sonuçta din bu ve bunun bir özü ve belli kuralları vardır ya uygularsın ya da uygulamazsın.
Ilıman iklim tipi gibi karakter değiştiren ve ılımlı geçinen bu dincilere sormak gerekir: Şimdi bu imamlar Atatürk’ün İlke ve İnkılapları’na mı, Türk milliyetçiliğine mi hizmet ediyorlar yoksa İslam dinine mi?!
Ümmetçiliği Türk-İslam görüşüyle eşitlemiş zihniyetin geleneğiyle yetişmiş olanlardan başka türlü davranmalarını beklemek zaten biraz hayalperestlik olurdu!
Aslında bir başkasının dini inancını sorgulamak pek doğru olamayabilir. Fakat şu bir gerçek ki yukarıda da değindiğim gibi her dinin, inancın, doktrinin bir özü ve belli kuralları vardır.
Ve bu söz konusu doktrinin ya da inanç sisteminin ruhuna ya da en azından asgari düzeyde gerekliliklerine uyulmasını beklemek de doğaldır.
Dolayısıyla dini, dünyevi menfaatler, kariyer edinme, grupçuluk, kendi ırkını üstün gösterme gayretleri ve kendinden olmayanları dışlama eğilimleri için kullanan bu gibi güruhların sorgulanması, insanların inançlarını sorgulamak anlamına gelmez.
Mesela Muhammed Peygamber hiçbir ‘zaman ticaret yapınız’ demedi.
Fakat dini istedikleri gibi evirip çevirmeye çalışan bu paragöz ve sahte dinciler sadece kendi menfaatleri için böyle bir söylem uydurdular.
Türkiye’de birçok kişinin malını korumak veya artırmak için dindar olduğuna şaşmamak gerekir.
Görüldüğü gibi İslamcı geçinen bu romantik burjuva dincilerin inançları da kendileri gibi ilginç ve tutarsızdır.
Bunların yaptığı sadece ‘Cihad Romantizmi’dir. Bunu da kendi romantik dini duygularını tatmin etmek için yapıyorlar.
Çünkü, söz konusu Çeçenistan, Doğu Türkistan, Bosna, Irak, Filistin, Gazze veya başka bir yer olunca bu romantik burjuvaların Müslümanlık duyguları kabarıyor.
Ama konu mümin olmanın gereği olarak kardeşim dedikleri Kürtler olunca bunların Cihad ya da Müslümanlık fikirleri ve duyguları tuz buz oluveriyor.
Şimdi, Osmanlıların bütün Rumeli’yle savaşıp tüm Rumeli’yi egemenliğine aldığını biliyoruz. Bu esnada Rumeli halkların Hıristiyan olanları yenildi, bir kısmı Müslüman oldu, belki Müslümanlığı Türklerden öğrendi bunlar.
Ama Kürtlerin durumu tam tersidir. Yani, şu bir gerçek ki Müslümanlığı Türklere Kürtler, Kürt alimleri öğretti.
Kürtler Türklerden yaklaşık 200 yıl önce Müslüman olmuşlardır. Son birkaç yüzyılın en önemli dini önderlerinin büyük bir kısmı Kürt'tür.
Hala da Nakşibendi şeyhlerinin, Kadiri şeyhlerinin büyük çoğunluğu Kürt’tür.
Nakşibendiliği Anadolu coğrafyasına getiren Mevlana Halid, Süleymaniyeli (Şehrizur) bir Kürt’tür.
Osmanlı’nın 60 küsur halifesinin yarıdan fazlası Kürttür.
Molla-Ciziri, Fakiyi Teyran ve Mem-u Zin'in yazarı Ahmed-i Hani gibi tüm büyük ve meşhur Kürt simaları aynı zamanda büyük İslam alimleridir.
Necip Fazıl Kısakürek ve Işıkçılar cemaatinin şeyhi Abdülhakim Arvasi; Menzil tarikatının şeyhi Abdülhakim Erol, Erenköy cemaatinin lideri Şeyh Esad Erbili ve Risale-i Nurların yazarı Said-i Kurdi (Nursi) de Kürt'tür.
Yine, Şemdinanlı Şeyh Übeydullah Nehri, Şeyh Said-i Palovi, Kamran İnan'ın dedesi Seyyid Ali Arvasi, Barzani ailesi, Talabani ailesi ve meşhur Şeyh Mahmud-i Berzenci'nin ailesi de tarikat ehli ve İslam alimleridir.
İngilizlerin 1919'da Kürdistan kralı olarak ilan ettikleri Şeyh Mahmud-i Berzenci 'İslam halifesine ihanet etmem' deyince İngilizler tarafından önce Hindistan'a, daha sonra ise Afrika'da Madagaskar'a sürgün edilmiştir.
Bu isimlere yüzlerce isim ilave etmek mümkündür.
Görüldüğü gibi Kürtler hem Türklerden önce Müslüman olmuşlar hem de Türklerin İslamlaşmasında büyük bir rol oynamışlar.
Dolayısıyla, İslamcı geçinen bu dinci burjuvalar eğer imanlarında, tutumlarında samimi olsalardı, ''Müminler birbirinin kardeşidir.'' ahdine Kürtler söz konusu olunca da sadık kalırlardı. Ve her yerde, her zeminde mazlumun yanında olurlardı!