En sonunda Genelkurmay'ın canına tak etti ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ yumruğunu masaya vurdu. “Bizim de bir sabrımız var” dedi.
İlave etti “darbe yok”
Bu ordu darbe mi yapmış tarihinde.
Balyozdan çekice kadar plan mı yapmış.
Yapmış mı da biz mi duymadık. Alla alla diyesi tutuyor insanın…
Hakikaten sabrı taşmış bu Genelkurmay'a sormak lazım.
Sizin sabrınız taşıyorsa bu halkın sabrı taşamaz mı?
Asimetrik psikolojik hareket, içeriden bilgi sızıyor deyip savunmanın mantığına gizlenmek eskidi. Artık ülke küçük harflerle konuşuyor. Siz hala çocuk patiği büyüklüğünde harflerle devam ediyorsunuz yola. Her cümleniz içinde korku mesajı, tehdit havası veriyor dışarı, her kelimeniz aba altına saklanmış asa görünümünde.
Bu halkın da sabrı var haberiniz olsun.
Toprak kazılıp içinden çıkan mühimmat içinde “envanterimizde yok” denmişti. Bu silahlar, bu mühimmat gök tanrıları tarafından yerkabuğunun altına gizlenmedi.
Ordusunun silahları kendi toprağında çıkan halkın sabrı da taşar bir gün. Sabır taşması bir kurum için varsa bir halk içinde düşünülmelidir.
Seksen yedi yıllık ülke tarihi darbelerle doludur. Her darbe ülkenin ömrünü yedi bitirdi. Binlerce, yüz binlerce genç cezaevlerine sokuldu. İşkencelerden geçirildi. Sakat bırakıldı. Filistin askılarında, hücrelerde, rutubetli cezaevlerinde çürütüldü.
Neredeyse Cumhuriyet tarihi askerin vesayeti, hükmü, yöntemiyle geçmiş. Başbakanlar darağaçlarına geçirilmiş. Buna rağmen sabır hududumuz demek anlaşılır bir durum değil.
Çocuklarını en verimli çağında asker olsun diye güle oynaya yollayan bir halkın karşısına geçip kaş çatmak, masaya el vurmak nasıl tanımlanır. Varsa bir sabır taşması o da bu halkın hakkıdır. Sabrını muhafaza eden, bağrına taş basıp susan, sinesine çeken bu halka ancak minnet duyulur.
Yumruk sıkılmaz bu halka karşı.
Gizli gizli balyozlar gün yüzüne çıkınca, kozmik taramalar gerçekleşince birden bire asabileşmek doğru tutum olarak algı hanesine kaydedilemez.
12 Eylülün buharı hala tütüyor. Gökyüzü toprağa dökülen kanların rengindedir henüz. Daha yaralarını sarmadı. Binlerce yurttaş hala öz yurduna gelemiyor. Hala annesinin babasının hasreti yüreğinde kangrene dönüşen insanlarımızın burukluğu var.
Cunta anayasası canlı vesikadır.
Huzura hasret bir ülke ve ülkenin vatandaşı bunu hak etmiyor.
Baş belası işsizlik kir gibi yapışmışken yurttaşın yakasına, barışa ve demokrasiye susamışken yığınlar bunu reva görmek uymuyor yaşamanın üslubuna.
Eğriye eğri, doğruya doğru; Bu halkı dövecek gibi durmak yakışmıyor.
Gerçi dövülmekte çok yabancı olunan bir durum değil. Dövüldü, sövüldü, tek sıraya sokuldu… Biliniyor.
Onun için Halkın canına tak etti. Demokrasi, barış diyor.
Öyle yüksek frekanslı konuşmakla hizaya geçme zamanı geride kaldı. Ses tonuna yüklenilen fil ağırlığı korkusu ezmiyor artık.
Sabırmetreleyin, ölçün, biçin göreceksiniz siz bu halkın ordususunuz; halk sizin ordunuz değil.
El konulacaksa vicdana ondan sonra konulur.