Sakine Cansız, Leyla Söylemez, Fidan Doğan üç Kürt kadını…
Kürt meselesine kafa yorup, siyaset diliyle çözümü arama elçiliğine soyunmuş üç Kürt kadını…
Şatafatlı, baş döndürücü Paris kentinin göbeğinde, kafataslarına kurşun sıkarak katledildiler. Kürt halkının yüreğini bir kez daha paramparça ettiler.
Anneler çocuklarını katledilsinler diye dünyaya getirmedi şüphesiz.
Bir çocuğu büyütmek, ne kadar sebat, ne kadar emek, ne kadar sevgi ister bilemez katiller ve katillerin eline silah verenler. Çünkü onlar düşünmekten acizdirler ki bu katliamı anlatabilecek en bariz ifade budur. Düşünenlerden korkan, düşünenleri kendilerine düşman belleyen bu anlayış takımının tek taktiği kendinden fazla bilenleri katletmektir.
Düşünen insana karşı kırmızı alarm halindedir bu takım.
Hele bu düşünen kesim Kürt ise, üstelik Alevi ise, üstelik kadın ise, gözleri kan çanağına dönmüş olur.
“Devlet aklında Kürt ile Alevi tehlikeli, hem Kürt hem Alevi ise çok tehlikeli konumda olmuştur" bu savın gerçekliği ile alakalı olarak, tarih defterinde sıkça rastladığımızı söylemek mümkündür.
Kürt meselesinde, hınca hınç gündem doluyken, Paris’te böylesi bir suikastla katliam taslamanın anlamını her kes anlar.
Bu sizin için iki sözümüz var anlamına gelir.
Ya teslimiyet ya da ölüm…
Zaten bu vardı. Biliniyordu yani devletin yıllar yıllı yaptığı o faili belli durum. “Teslim alınanlar alınmış, öldürülenler öldürülmüş.” fazlasını beklemekte hayalcilik olur. Çünkü kuralları biliyor artık Kürtler. Siyasetin işleyişini, tutum almayı, politika geliştirmeyi ve plan projelere karşı taktik geliştirmeyi biliyor artık Kürtler.
Bu ölümüne taktiği, giysisinden ibaret değiştirmek Paris katliamı için söylenebilecek en yerinde söz olur.
Dünyanın gözleri önünde katledilen Kürt kadınlarını, bir tetikçi infaz etti demekse biraz fazla saflık olur. Hele Fransa’nın bu katliamı bilmemesi şaka gibi geliyor.
Kürtlerle barışmak istemeyen bölgesel güçler, gücünü şımarık Avrupalılardan alıyor anlaşılan. Çıkar ilişkilerinde Kürtlerin bölük pörçük olmasını avantaj olarak ellerinde tutmanın belgesidir Paris katliamı.
Ama Kürtler içinde giderek tükenen zamanın lehe dönüştürülmesi gibi bir istem var. Ki bu konuda oldukça mesafe katledilmiş ve dünya gündemine oturmuş durumdalar. Bu konumdan, Kürtleri böyle suikastlar geri çevirmez aksine daha da bağlılık içinde daha da inançla yollarına devam edeceklerdir.
Bu suikast morallerini bozup kısa bir sarsıntı geçirmelerine neden olmuşsa da kısa vadede toparlanacak deneyimleri vardır.
Bu anlamıyla, müzakere zamanında gerçekleştirilmiş olan bu suikastın alt şifreleri, kendini müzakereyi sabote etme yönünde açığa çıkarıyor ise de hakikat sadece müzakereleri sabote etmek değil, birazda benim istediğim bir müzakere süreci dayatması gibi görülüyor.
Kürtleri bu süreçte masaya oturtup, tabiri caizse masada kandırmaktır.
Kendini Kürt dostu gösteren Avrupalıların timsah gözyaşları eşliğinde masada kalacak olan Kürtler ise, ne istediğini ve ne yapmak istediğini bilir bir aşamadadırlar.
Sanırım bu suikastla, Kürtlerin kafasını karıştırmak, duygusal hassasiyetlerini depreştirmek istemi tutmamıştır. Özellikle cenaze törenlerindeki duruş, güçlü bir barış savunuculuğu mesajı olarak belleklere kayıt edildi.
Velhasıl Kürt kadınları yaşarken de mücadele ettiler, katledilirken de…