Dostum, arkadaşım Mehmed Uzun'u ölüm yıldönümü olan 11 Ekim 2020'deki anmadan bu yana tam beş aydır ihmal ettiğimi kardeşi Mustafa'nın İsveç'ten telefonu üzerine anımsadım.
Haber keyifsizdi, hırsızlar Mehmed'in Diyarbakır Mardinkapı Şeyh Muhammed düzlüğündeki mezarının kilitli demir kapısını yerinden sökerek çalıp götürmüşlerdi. Gittim mezarlığa, evet kapı yerinde yoktu.
Oturdum mezar başında, Karacadağın lavlarının taşlaşmış hâli olan üzerinde işli fotoğrafı, adı ve doğum ölüm tarihleri olan bazalt taşı önce suladım sonra okşadım.
Sohbet ettim, bir süre. Hewsel'e, Ongözlü köprü'ye, Dicle'ye, Ben û Sen'e baktım. Doğa; inceden, hafiften dirilmeye, canlanmaya yeşermeye başlamıştı.
Sonra Mehmed'in upuzun yattığı mezarının ayak ucundaki yarım daire şeklindeki duvara bakıp kendi sözleri olan iki dizeyi yüksek sesle okudum.
Min ji welatekî dûr nivîsî ji were her tişt
Îro ez di nava gelê xwede bextewarim
(Uzak diyarlardan yazdım size bütün her şeyi
Bugün halkımın bağrında ve bahtiyarım.)
Dikkatli bakınca yazıya, ikinci dizedeki "w" harfinin tam orta yerinden yukarıdan aşağıya yazının işlendiği duvarın arkası görülebilecek şekilde yarılmıştı.
Fotoğrafını çektim. Demir kapının yerine takılması ile birlikte duvarı da onarmak gerek dedim kendime. Yolda yetkilileri aradım.
Meğerse mezarlığın trafosu dahil başka mezarların da demir kapılarını sökebildikleri korkuluklarını hırsızlar çalıp götürmüşler. Yeni görevliler gönderip, kapıları yeniden yapacaklarmış...
Sonra eve döndüm. Çektiğim fotoğraflara bir daha baktım. Gün içinde haberleri takip etmemiştim. Bakınca gürültünün koptuğunu fark ettim. Anayasa Mahkemesine HDP'nin kapatılması için dava açılmıştı başsavcılıkça.
Ülkenin en çok oy alan üçüncü partisi ve altı milyondan fazla seçmeni olan parti kapatılma davası ile en üst yargı organında yargılanacaktı. Üstelik bütün kurucuları, yöneticileri ve seçilmişlerine de beş yıl süreyle siyaset yasağı istenerek...
İşte o an düşündüm. Gündüzki fotoğraf karesine düşen "w"nin ortadan yarılmış serencamını...
Üç harfti hepi topu Türkçe alfabede olmayan ama Kürtçe dahil diğer alfabelerde olan; w, q, x...
Var olduğu her daim ve her kademede dillendirilen bir halkın ve dilinin harfleri olduğu gerçekliği...
En hafifinden ne dedi karşıtları; cin, peri adını telaffuz etmekten imtina ederken "üç harfliler" dediler ya! İşte onlara gönderme yaparak "Kürtler cin, peri tarifesindendirler..." dediler.
Üç harfliler gibi o malum üç harfi kullananlar da koca bir cumhuriyet tarihi boyunca ötekileştirilerek yok sayılmaya çalışıldı.
Siyasette kullanılan dil, terminoloji önemlidir. İnandırıcılığınızı asla yitirmeyeceksiniz. Yitirirseniz, ne derseniz boştur! Ağzınızla kuş tutsanız nafiledir.
İşte bugün gelinen nokta budur. Siyaset yapanın, sizin gibi düşünmüyor diye alanını alabildiğine daraltır ve siyaset yapmasının önünü tıkarsanız, an gelir sözünüzün zerre kadar kıymeti harbiyesi kalmadığını fark edersiniz. O gün de iş işten geçmiş olur, kaybeden ülke olur.
Sözü bağlarken bundan tam 42 yıl önce 1979'da döneminin Bayındırlık Bakanı rahmetli Şerafettin Elçi demişti ki; "Bu ülkede Kürtler vardır. Ben Kürdüm..." Sonrası 12 Eylül ve mahpusluk olmuştu. Demem o ki o gün Elçi'nin dedikleri anlaşılsaydı da üzerine kafa yorulsaydı keşke...
Ve bugün 2021'in Mart ayı bir bayram gününde bayramın adının ortadaki harfi kabullenilmeyerek Newroz yerine hâla nevroz / nevruz olarak telaffuz edilip yapılıyorken...