Mırtıblar - Qereçler

Enver Özkahraman

Cudi dağından, Süphan dağına, oradan Hakkari"nin Cilolarına kadarki bölgelerde ÇİNGENE şemsiyesi altında iki ayrı topluluk, yani Mıtrıblar ve Qereçler topluluğunu görebiliyoruz.. Çingeneler dediğimizde Kürtler arasında akla iki ayrı grup esmer insanlar gelir.

 

Qereçler: Genellikle zanaatla uğraşan esmer insanlardır ki onlar da göçmen kuşlar gibi sınır tanımayan, kışın sıcak yerlere, güneydeki Cizre, Slopi, Zaho, Dohok ve hatta Musul dolaylarına göç edip kışı burada baharın özlemi ile çadırlarda geçirirler. Havaların ısınması ile birlikte de karlı dağlara, gelecek kışa, kış hazırlığına taban teperek, kışlık erzakları için yük ve binek hayvanları Tazıları ve keklik kafesleri, elek kasnakları, davulları, zurnaları, ateş körüklerini yüklendikleri gibi, dağ köylerine ve yaylalara yönelirlerdi, ovalardan…

 

 

Hala katır, at ve eşek sırtında;
ilkbaharda ovadan dağlara,
sonbaharda dağlardan ovalara
taşınırken birlikte polenler
getirip götürürler.

Hepsi de zanaatkar olan Qereçler, köylülerin ihtiyacı olan elek, kalbur, yaba, orak, sepet ve zembil gibi üretim araçlarının yanında, yere kurdukları ocaklarda kömürü körükleyerek, paslanıp oksitlenmedikleri için eski sarı veya beyaz metalik paralarla, tüfek ve tabancaların sarı boş kovanlarını eritip döverek, genelde kadınların süs ihtiyacı olan  bilezik, halhal, dod, tepelik, hızma, yüzük, toka gibi süs eşyaları yanında diş kaplama işleri de Qereçlere aitti.

 

Mıtrıblar (Mırtıv-Mırtıb) ise genellikle müzikle, dengbejlikle ilgiliydiler. Davul, zurna, pike (duzele)kemançe, kabak kemane ve kaval gibi müzik aletlerini büyük bir ustalıkla çaldıkları gibi kendilerinin bu aletleri yaptıkları da bilinmektedir. Hakkari ve Bahdinan bölgesi halkı govendlerini söyledikleri stranlar eşliğinde oynarlardı. Belki bunda dini baskıların etkisi de vardı.Davul zurna gibi müzik aletlerinin dinen uygun olmadığını söyleyen şeyh ve melaların etkisi ile bu yörelerde mıtrıblardan başka kimse davul ve zurna çalmaya yeltenme cesareti gösterememiştir.Bu aletleri çalanlar da küçümsenmiştir,dışlanmıştır daima.

 

Benzeri bir olay başımdan geçmişti.

 

Kürt köylüleri Okul okuyanların yalnız mühendis veya doktor çıktığını sanırlar. Zaten bundan başka bir meslek ve memuriyet dalının da ismini bilmezler. Değerli dostum MISTO, oğlum Onur"un hangi okulu okuduğunu sorduğunda,demiştim ki:

 

-Malatya" da üniversiteyi okuyor.

 

-Mühendislik okulunda mı?

 

-Hayır. Demiştim

 

 -Öyleyse doktorluk okuludur. Demişti.

 

 Beyzade Bozo, lisede iken bile
 babasına tören alanlarında bile eşlik
 ediyordu.

Zorda kalmıştım, oğlumun müzik bölümünde okuduğunu nasıl anlatacaktım?

 

-Mısto kardeş vallahi nasıl söyleyeyim bilmiyorum ama benim bildiğim, oğlum üniversiteyi bitirirse ZURNACI olacak dememle birlikte, O:

 

Birdenbire saygı ile sağ elini göğsüne götürüp oturduğu yerden biraz doğrularak:

 

-Estağfurullah, estağfurullah.öyle söyleme.Demişti ve ben de hemen mevzuyu değiştirmek zorunda kalmıştım..

 

Serhat bölgesinde  Feraşin, Berçelan, Spihane, Semedar, Norduz, Meydanbelek, Çarçela, Mergezer, Geverok, Geraşin, Meydanmelhem yaylalarına gittiğinizde koca, koca kara çadırların 70-80 metre ötelerinde gördüğünüz, küçük beyaz birkaç çadırlar o yaylanın çingenelerine aitti. Çingeneler yaz boyu gerek şenlik günlerinde, düğünlerde gerekse akşamları neşeden davulunu patlatırcasına tokmaklıyor, sesini komşu yaylalardaki kara çadırlara duyurmaya çalışıyordu. Çingene o tokmağı vurdukça gelecek, ŞABAŞ (bahşiş)la cebini dolduracağını biliyordu..

            

Uzun yıllar öncesinden son yıllara kadar yörede hüküm süren Mirler, Beyler ve ağaların konaklarında seyisleri, arap atları av tazıları, keklikleri, Hulamları, camızları, öküzleri, kahvecileri, nargilecileri (ÇİROK)ları haftalarca anlatan, dengbejleri ve davul zurna çalan Mıtrıbları vardı ve bu mirler, beyler ağalar, bunlarla, biribirlerine üstünlüklerini ispatlama gayreti içinde idiler, biri diğerine misafirliğe gittiğinde bu övündüklerini de birlikte götürürlerdi. Hatta yarıştırırlardı. Bugün kalelerin veya eski mir ve ağa konaklarının etrafına bakınız oralarda muhakkak Mıtrıbların oturduğunu görürsünüz. Zaten hep el önünde hazır otururlarmış ve bugün bile kendilerini hanedan anlamında “Beyzade”olarak tanıtıyorlar.

 

Gerek Mıtrıblar gerekse Qereçler,
kekliği çok severlerdi. Nereye gitseler
yanlarında keklik kafeslerini götürür,
at kuyruğu kılından yaptıkları
tuzaklarını kurar, RIBAT ve CELAT
dedikleri kekliklerini öttürerek yabani
keklikleri tuzaklara düşürmek suretiyle
avlarlardı.

Gerek Mıtrıbın gerek Qereçın yaylaya gelmesi ile yayla bir anda şenlenirdi, erkekler müzik aletleri ile kadınlar çadır,çadır dolaşır fal bakar, manileri peş peşe sıralarlardı. Halk arasında “eğer bir çingenenin poposuna çimdik atarsan, bilev (hêsan)taşın iyi bilev yapar yani önemli bir ihtiyacın olan tırpan,orak ve bıçaklarını daha iyi  bilevleyebilirsin.” söylencesi vardır ki bunun için ,çocuk ve cesaretli gençlerin attıkları çimdiklere gelen tepkiler eğlencenin sınırını büyüklere  kadar götürebiliyordu hazırcevap esmer kadının kafiyeli lafları..

 

İster Mıtrıb ister kereç (Qereç) diyiverin siz bunlara. Bana göre ise bunlar birer seyyar kültür hamalı.Daldan dala polen taşıyan bir kelebek misali,bu esmer tenli,eli ve yüzü dövmeli , siyah pala bıyıklı cesur,korkusuz insanlar Kürtler arasında birer örf anane gelenek görenek

ve kültür kelebeği, kültür elçisi idiler .Köylerden köylere aşiretten aşiretlere,yaylalardan yaylalara da dağlardan ovalara,havadis taşıyorlardı ,neşe götürüyorlardı,onları biri birlerin den haberdar ediyorlardı,övüyorlardı, hatta korkusuzca bazı ağaları ve aşiretleri yeriyorlardı....

 

Ama gelin görün daha düne kadar davulu ile zurnası ile topladığı Şabaşı ile sınır tanımadan köy köy, yayla yayla dolaşıp geçimlerini sağlayan bu insanlar,şimdi ise düğünlerdeki elektro sazlı müzik gurupları nedeniyle,açlıktan sefilleri oynadıkları gibi birçoğu bulabildikleri küçük işlerle yerleşik yaşamaya başlamak zorunda kalmışlar.

 

Qereçler, eskiden yaylalarda, şimdi
ise kent ve kasabaların kenarlarında
bulabildikleri boş bir araziye çadırlarını
kurarak yaşamlarını sürdürürler.

Birkaç ay evel İsveçte mültecilerin bulunduğu bir el sanatları atelyesinde çalışan bayanlara tanışma faslında beyazına esmerine zencisine ismini ve nereli olduğunu sorduğumda (Ugandalı "yım, Afgnistanlıyım Suriyeliyim, Iraklıyım,Sudanlıyım)diyenler olmuştu ama, bir zenci bayan ismini söyledikten sonra bir ülke ismi vermeden hem de gözümün içine baka baka ve onurlu bir ses tonuyla “-CENGENEYİM” -Ben çingeneyim.Demişti. ben de gayri ihtiyari, (-Keşke bende olabilseydim) demiştim.Hem de yüksek sesle. Arkadaşlarım gülüşmüştü.)

 

Sınır tanımayan dünyalılar. MIRTIB'LAR QEREÇ'LER, BEYZADE'LER, DOMÊ'LER ve KOLİ'LERDİR.

 


Bir Qereç ailesi… Şimdi de çadırda elek yaparak geçimini sağlıyor.

 


Beyzadeler neredeyse neşe orada, govend orada hazırdır. Her köyde her yaylada…

 


Hakkari"de sevdiğim beyzademiz EVDO, iyi zurnacıydı ama davulcusu yoktu.İlk okula giden oğlu BOZO"ya davulu öğretmişti. Bozo, hem okula gidiyordu hem de boynunda davulu ile düğünden düğüne babasının peşinde koşturuyordu.

 

* Fotoğraflar: Enver Özkahraman

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (19)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.