Geçtiğimiz haftanın en kayda değer ve tartışma götürür mevzuu "Kürt Sorunu"nun "Çözümü"ne dair Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) iktidar ve muhalefet partilerine çağrı yapan partiler "Mutabakat"ı önermesi üzerinden aktörlüğe soyunma konusuydu. Gerçi daha iş tavına oturmadan, "hırçın çocuk"luğa soyunan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) "Biz bu oyunda yokuz" demeye getirdi ama iktidar cenahından Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşı salvoyla "MHP'siz de olur" demeye getirdi. Ve beklenen oldu CHP ile AKP görüştüler.
İşin bir başka aktör'el rol üstleniciliğini; CHP ile AKP'nin Kürt coğrafyasında bilinen ve merkez (yaygın) medyada da hayli tanınan politik şahsiyetlerinin televizyon ekranlarındaki konuşma ve demeçlerini izlerken gördüm.
Ve ister istemez eskiyi hafıza tazeleyerek yeniden yaşamak ve onun üzerinden politik güncel okuma yapmanın gerekliliğine ve acı gerçekliğine parmak basmanın zorunluluğuna dikkat çekmek istedim.
1999 seçimlerine ramak kala Diyarbakır'ın büyük otellerinden birinin büyükçe bir salonunda bir televizyon program yapımcısı ve sunucusunun önünde hem de canlı yayında karşılıklı iki uzunca masada oturmuşuz. Bir masada kentin sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve kimi kanaat önderleri temsilen oturuyor. Öbür taraftaki tam karşımızdaki masada ise belediye başkanlığı ve milletvekilliklerine partili ya da bağımsız olarak talip olanlar.
Programın finaline doğru bir cümle ediyorum. Cümlem 13 yıl aradan sonra anımsadığım kadarıyla şöyle: "1960'lı yıllardan bu yana Türkiye politikasında bir yanda merkez sağı temsilen Adalet Partisi (AP), diğer yanda sol-sosyal demokrasiyi temsil ettiğini söyleyen CHP duruyor. Her iki parti de bölgede ve Diyarbakır'da temsiliyeti iki aileye bırakmışlar. Ve kırk yıldır şehir üzerinden politika bu aileler üzerinden yürüyor. (Şimdi lazım değil, ailelerin ismini de veriyorum) Hem sadece Diyarbakır'da değil, Mardin'de, Hakkâri'de, Van'da, Urfa ve diğer bölge şehirlerinde de böyle. Ne zamanki bizler gibi birey kimliğini öne çıkarıp politika yapmak isteyen ve eşinin bile oyuna hükmetmeyi etik olarak doğru bulmayan insanlara kapılarını açabilecek türden politika yapmayı içselleştiren siyasal partililik politik sürecine Türkiye evrilir. Asıl o zaman bu ülke gerçek manada politika yapılabilecek bir hale gelir. Yoksa sittin sene bu politika oynama oyunu devam eder" dedim ve programı sunan şahsiyet "Bu programı bu sözlerle, Şeyhmus Diken'in sözleriyle bitiriyorum" dedi.
Sonrasını yazmayayım, tanıkları ve hatırlayanı hayli çokça. O geleneksel politikacılar hâla bana o geceki konuşmamdan dolayı öfkeliler...
13 yıl sonra bu kez yeniden iktidar ve ana muhalefet partisinin benzer aktörleri üzerinden,işin asıl tarafını öte yana ötelercesine sanki bugüne kadarki resmi inkârcı apolitizmin sorumluları olarak o geleneksel politikacıların sürdürücülüğüne soyunmuşlardan oldukları değillermiş gibi hayli hacimli laflar etmeleri doğrusu beni çıldırttı ve kan basıncımı hayli arttırdı. Keşke karşınızda olaydım. Olaydım da hem partilerinizdeki gelenekçi politikanın hem de bizzat izlediğiniz resmi tezlerle donanmış politika sürecinizin aşamalarını ve tutarsızlıklarını yüzlerinize karşı söyleyebileydim, demek istedim.
Vesselam özetle; bu kargaşa ortamında bir yandan Kürt sorununun çözümü için politika üretmeden söz edilirken diğer yandan belediye başkanları ve siyasetçiler içeri alınıyor. İzler resmen birbirine karışmış durumda.
Sorunun çözümsüzlüğünden dolayı politik arenada kendilerine sorun çözücülüğü kimliği üzerinden rol biçenler, meydanı kapmışlar. Ha babam durmadan kelam ediyorlar. Ve kendilerinin ne denli önemli aktörler, hatta vazgeçilmez şahsiyetler olduklarını anlatmaya çalışıyorlar.
Kürt siyasal sürecinde rol alması gereken görünür temsili siyasal aktörlere ise ya yeterince fırsat verilmiyor, ya da geçmişi çok iyi bilmediklerinden veya süreci bihakkın yürütemediklerinden çoğu kez eksik ve yetersiz kalıyorlar.
Oysa birileri çıkıp ayan beyan şunu söylemeli ki; 60'lı yıllardan bu yana birbirlerinin fotokopisi gibi her daim bizlere aynı mavalı değişik kavramlarla ama hep kendi inisiyatif, kontrol ve benbilirimcilik üsluplarıyla anlatan bu her daim siyasal vekillere! Siz neyi bilirsiniz kardeşim. Bütün bu içinden çıkılamaz belayı sizler ve sizin geleneksel parti politikalarınız toplumun başına açmadı mı? Hangi fırsatçılıklardan ve denge ilişkilerinden yararlanarak o koltuklara oturduğunuzu / oturtulduğunuzu bu toplum bilmiyor mu sanıyorsunuz. Lütfen dilinize çeki düzen verin. Önce samimi ikrarla geçmişteki geleneksel parti politikalarınızla nerde yanlış yaptığınızı ve hangi yanlışlara sebebiyet verip bu işin bugünlere gelmesine sebep olduğunuzu anlatın. Anlatın ki seksen küsur senenin mağdurları sizleri ve politikalarınızı da değerlendirirken ona göre karar versin.
Bütün bu yaşananların ve daha da fazlasının parlamentodan ve ekranlardan dilendirilmesini "Mesele"nin tarafı olduklarını ve birilerinin aktörlüğü ellerinden alma gayreti içinde olduklarını hatırlatarak; binbir umutla oy verdiğimiz önce "binumut" sonra "emek, barış ve demokrasi" vekillerinden çok haklı olarak bekliyorum / bekliyoruz.