Sevgili Şimal, bugün öğle üstü bizim evin az ötesindeki aile parkına gittim, oturduğum banktan etrafı seyrediyordum. Hava nemli ve boğuk. Zaten içerde de daraldıkça daralmıştım. Suratıma sinip sinip yapışıyordu adeta nem.
Gözlerimin etrafına yuvarlanan ter, fulü bir görme yaratıyordu. Bu şehir oldu olası böyle sıkıcı bir gün yaşatmamıştır sakinlerine. Bir acayip şeydir bu hava, gök, şeker buharına dönmüş gibi üstümde ağırlık yapıyor.
Neler oluyor tanrım neler, şu gün yerinde.
Evet sevgili Şimal, oturduğum yerden iki gencin sarmaş, dolaş sarılışını bu kahredici bunaltıda görünce birden sen geldin aklıma. Uzunca bir zamandır zaten yoktun aklımda...
İki genç dedim ya, işte o tıpkı senin bana kanat gerdiğin gibi kanat germişti sevdiğine. Kendi kendime Kürt Şimalin sevdiğine sahiplendiğini gördüm. Bir şimşeğin çakışı gibi göz kapaklarım seyirdi.
"Şimdi durup dururken bunlardan bahsetmek de ne?"diyeceksin belki de. Fakat yıllar önce söylemem gerekenleri şimdi söylemenin ezikliğini yaşıyorum, kusura bakma.
Evet Şimal, senden sonra okulu bitirdim. Senin o çok sevdiğin bölüm olan Basın ve Yayına kaydımı yaptırdım. Okurken vuruldum o zibidi herife. Nasıl ki senin mahsun, çucuksu sevgine karşı durduysa ailem, ona da karşı durdular.
Ama nafile ben bir kere karar vermiştim o çekilmez birlikteliğe, o günah yığınına.
Doğrusu aile parkında görünce o gençleri eve döndüm. Yüreğim göğüs kafesime sığmıyordu adeta... Az önceki sıkıntımın yerini koca bir heyecan almıştı. Hemen hatıra defterimden senin adresini yokladım. Ve bu mektubu yazmaya karar verdim.
Biliyor musun seni sokak ortasında azarlayan babamı da kaybettim. Benim geleceğim için çırpınan fakat bir türlü bana hakim olamayan o yüce, o efsane babamı. Ne demişti kızgın öfkeli bir anında: Siz okumak zorundasınız, aşk- meşk sizin neyinizeçaylaklar. Daha sonra "ona söyle eve gelsin konuşalım" demişti. Ve sen geldiğinde özür dilemişti.
Babama karşı duygularım işte o zamandan sonra daha da anlamlaştı.
Fakat sen onu hiç anlamadın. Sırf konumundan dolayı. bana hep devrimcikten bahsederdin. Okumadığımı bildiğin halde hep Nazımın şiir kitaplarını getirirdin. Her seferinde Denizlerin Gençlik Köprüsünden söz ederdin.
Her neyse o zibidi olacak kocam beni ve oğlumu ulu orta yerde neden bıraktı biliyor musun? Öğrenci gençliğim YÖKü protesto gösterilerinde aldığım darbeler sonucu iki elim fonksiyonunu yitirdiği için. Epey bir zamandır hastanedeydim. Zaten bu mektubu da ben söyledim oğlum yazdı.
Velhasıl bu mektup sana ulaşır mı, ulaşmaz mı bilmem ama yine de yazıyorum.
Yazıyorum ve biliyorum ki o Şimal mutlaka koca bir dev olmuştur. Bir direniş timsalidir şüphesiz, dağlar kadar sadık ve asidir yüreğindeki sevdanın duruşu, dağlar diyorum çünkü dost derdin onlara ve onların ardında efsaneler yatar, oradan güneş doğar ve oradan batar. Bakıp bakıp etrafa sonra bir gülüşle noktalardın. Anlamadığımı boş bakışlarımı utandırmamak için, bir deli rüzgardın ondördünde, bir asi küheylan, salkım saçak bizlerin arasında bir eylem çocuğuydun.
Sadece bana değil, bütün çocuklara uçuk biri gelirdin. Herkes sahiden deli bellerdi seni.
Oysa o deliliğinin altında koskoca devrim çekirdeği yatardı.
Çok sonra belledim, eminim ki diğer çocuklar da anlamıştır. Bu benim yaptığımı Çorumlular da yapmaz. Ah be ah ne günlerdi. Doyumuna ulaşmadan elimin tersiyle çevirdiğim.
Doğrusu bitirmek de istemiyorum bu mektubu. Hani oğlum da yazmasaydı daha neler yazacaktım. Bir ben bilirim o gün senin korkusuzca söylediklerini. Bugün bile şu bitmiş halimle söylemekten bırak yazmaktan korkuyorum korkulacak tek şeyin korkunun kendisi olduğunubildiğim halde. Ama inanıyorum sen bana cevap yazana dek ben yazıyor olacağım. Çünkü bir bilgisayarım da var artık.
Silahların sustuğu, barut kokmayan gecelerin mehtabında yüreği, yüreğimizle barış denizi, coşku seli olan kardeşlerin selamıyla selamlıyorum seni.
Not: Oğlum Şimalcanın da selamları var.