Yüce devlet yeniden buyurdu, Kürtçe medeniyet dili değilmiş.
Cumhuriyet ilan edileli daha çok olmadı. Yani üç kuşak oldu ya da olmadı ama Kürde ve Kürtçeye dair sarf edilen devlet aklı hep aynıdır. Kaç kuşak da geçse aynı kalacağa benziyor.
21. yüzyılı adım adım aşıp yeni bir yüzyıla giderken, Kürtçe diye bir dil yok diyen devletin ilim adamlarına çokça rastlıyoruz. Bunun yanı sıra siyasi aktörlere de rastlamak öyle tesadüfe kalmamış, her köşe başında bunlardan sayısızca var. Yeni bir yüzyılın ifade ettiği medeniyet dolayısıyla çağdaşlaşma, modern dünyaya, teknoloji dünyasına hızla ve demokrasi-insan haklarıyla varma hedefi elbette Türkiye içinde kaçınılmazdır.
Bu gerçek Türkiye’nin karasabandan kurtulmasını dayatır.
Ama gördüğümüz üzere bu hıza ulaşmak azmini gösteren Türkiye; insan hakları, demokrasi ve kaçılması mümkün olmayan Kürt meselesinde bu kadar hızlı olmayı bırakın mehter marşı gibi bir adım ileri iki adım geri modelinden öteye geçemiyor.
İster merkez sol, ister sosyal demokrat sol, ister muhafazakâr, ister merkez sağ ya da liberal olsun politikacısından bürokratına değin bu konuda ayaklarında pranga varmış gibi kaplumbağa hızı ile ilerliyorlar.
Zaten şoven milliyetçi akım dünden daha keskin meseleye bakıyor. Açıkçası oradan bir beklenti de yok bu konuda.
AKP siyaseti, Türkiye nüfusunun her halükarda yarısından fazlasının olurunu almış güçlü bir iktidar yapısıdır. Askerin vesayetini kaldırdım, onu darbe mantığından soyutladım, yargının önüne çıkardım diyerek Türkiye'de önemli oranda bir kesimin beğenisini kazandı ama o işlemi yaparken kendi vesayetini de çok güçlü kıldı.
Devlete dair eleştirilerin karşısında sarf ettiği politik ağız “biz iktidarız, devlet değiliz” şeklinde. Oysa bu kaçamak ve uyanık cevap, yedi yaşında bir çocuk tarafından bile akıl dışı olduğu anlaşılacak kadar kolaydır.
Bilirler ki iktidar devletin kendisini temsil eder.
Eğer böyle bir gerçeklik yoksa yani gerçekten dendiği gibi ise, devlet iktidardan hariciyse bu çok acı. Demek ki iktidar olmanın hiçbir ehemmiyeti yok. İktidar olmak için öyle kent kent dolaşıp oraya buraya saldırmak da anlamsız.
Eğer iktidarın baş edemediği bir devlet yapısı varsa kimlerden oluşuyor onu da anlatmak lazım kamuoyuna.
En son röportajında devletin ve iktidarın ikinci adamı; iktidarları süresince Türkiye'ye getirdiği yenilikleri öve öve bitiremedi. Bitiremediği övgülerinin arasına bu güne kadar bitirilemeyen Kürtleri ve Kürt dilini ne kadar hakkaniyetle ve adilane göğüslediğini de anlattı.
TRT 6 hikâyesini bir kez daha anlattı.
Bu TRT 6 hikayesi Kürde ve Kürt diline verilen değerin göstergesi olarak algılanıyormuş onların iktidarlarınca.
Evet, Kürtlerin önemli bir kesimi o iktidarın o siyasi oluşumun fanatiği ya da yandaşı, yani kabul etmek gerekiyor ki Kürtlerden oluşan çok büyük bir sempatizanı var.
Neden?
Artık Kürtler evlerinde Kürtçe konuşabilir bu bir neden.
İş aş sahibi olabiliyorlar, bu başka bir neden.
Dindar bir iktidar bu da farklı bir neden…
TRT6 de var, artık ne olsun...
Ama Kürtçe bir medeniyet dili değilmiş, TRT Şeş’te haber spikeri bulmak için kaç zamandır bir kimseyi bulamıyorlarmış. Ne acı!
Kürtçe bir medeniyet dili olmadığı için spiker bulamıyorlarmış...
İşte Kürde ve Kürt diline gösterilen samimiyetin dışa vurumu bu.
Medeniyetsiz Kürtler bunu böyle bilsin.