Henüz çok erken. Tarihinin kayıt altına alınması için daha çok zaman var. Ama şimdiden tarihe not düşülmesinde yarar var.
Bilinen durumdur. Cumhuriyetin tekçi ve resmi ideoloji tespitli felsefesi, üç konuda acımasız ve dayatmacı davrandı.
Kürt meselesi, İslam meselesi ve sosyalist düşünce meselesi. Bu her üç konu cumhuriyetin adeta kırmızıçizgileri oldu seksen yıl boyunca.
Tarih incelendiğinde fark edilir ki; sisteme uyum sağlayan sol da İslam da sistem açısından hiçbir zaman problem olmadı. Statükocu sol ve diyanet İslamı; al gülüm ver gülüm. Çünkü özünden soyutlanmıştı.
Aynı şekilde Kürtlük de öyle! Eğer Kürt Kimliğinden söz etmeyen, Türklük içinde eriyen ve hatta kendini Türk olarak telakki eden; sorulduğunda “benim de kökenim Kürt ama ben Türküm” diyene cumhuriyetin devleti dokunmadı / dokundurtmadı, aksine ödüllendirdi.
Tek parti dönemi, devletin adına Cumhuriyet Halk Partisi denilen ama aslında devletin ta kendisi olan 1950’lere kadar olan döneminin baskı, zulüm, talan, ret ve inkâr dönemi oldu. 1950’lerden sonra çok partili siyasal hayatla birlikte bu kez sisteme muhalefet eden partilere karşı yasalar, yasalar imkân vermeyince de derin devletin baskıları ile şiddet, hapis, ölüm ve sürgünler uygulanmaya başlandı. Yasal ve legal muhalefet partileri peşpeşe kapatıldı.
1980 darbesinden sonra Kürtler, kurulu düzene siyaseten cephe aldılar. Uzun sürdü mücadele. Alışılmış sol söylemle başlayan örgütsel Kürt muhalefeti; mücadelenin ulusal boyutu nedeniyle işin rengini değiştirdi, ama özünden taviz vermeden.
Bugün gelinen aşamada, Kürt legal siyasal mücadelesi iki alanda kucaklayıcı ve toparlayıcı bir perspektif sunuyor 90 yıllık cumhuriyetin kurumlarına.
Bir; 1980 darbesinden sonra bütün örgütsel yapıları darmadağın olan Türkiye sol hareketine; Kürtler, önce Halkların Demokratik Kongresi, sonra da Halkların Demokratik Partisi ile el ve gel ediyor.
İki; İslami ideoloji ve hayat tarzı üzerinden bir yaşam biçimi dayatan sisteme de “devlet İslamına karşı başka bir İslam mümkün” diyerek Demokratik İslam Kongresini öneriyor.
Evet, kimilerine ilk anda ters gelebilir. Ama siyasetin doğru okuması maalesef biraz da böyle. Bugünkü tarzı siyasette, sistemle mücadele etmenin yolu mevcut duruma göre siyaset yapmaktan geçiyor.
Doğrusu iki tavır alış için de iyimser olduğumu vurgulamak durumundayım.
Değişik bir rüzgâr estirmeye aday iki yeni durum.
Solun sahiden gezi parkı eylemliliklerinden sonra böylesine bir “çekidüzen” verişe / verilişe çok ihtiyacı var. Alternatif bir programatik siyasal tarza ihtiyacı var. Biraraya gelip “birlikte ne yapabilirizi” sorgulamaya ihtiyacı var. Bu ihtiyacı örgütlülüğü ile hayata katmaya müsait olan da doğal olarak otuz küsur yıllık mücadelesi ile Kürt siyasal hareketi karşılar.
Öte yandan hükümetin devletleştiği bir dönemeçte, üstelik İslami inancın sadece iktidar partisinin değil, devletin de inanç temelli resmi ideoloji’sine dönüşme arifesinde olduğu bir dönemde “Demokratik İslam Konferansı” çok kıymetli. Ve bu kıymetliliği ertelememek ve ötelememek gibi bir tavır alışa da ihtiyaç var.
Belki "Geleneksel sol tarzı siyasetimiz saikıyla sol ve İslam; nasıl olacak" diye sanki muallâkta bir soru var orta yerde? Doğrusu ben de çok net değilim. Ama sanki Kürt siyaseti epeydir bu zor ve tehlikeli, ama olması gereken kulvara girdi, iyi de etti diye düşünüyorum. Önümüzdeki günlerin hayli tartışma kaldıracağı gündemi bu olacak gibi.