Son bir iki ay içinde önce Burhan Sönmez'den, sonra da başka yazar arkadaşlardan duydum "Bağımsız Kitabevi" mevzuu ve vurgusunu.
Sahiden de öyle, bağımsızlık ama kelimenin gerçek anlamıyla bağımsız davranabilmek meselesi önemli.
Yanımıza yöremize, hele hele bir tık'la ulaşabildiğimiz devasa net ortamının bilinç altımıza nüfuz ederek tecavüzüne baktığımızda bağımsızlık mevzuu gerçekten önemli.
Google'da kitabın ya da yazarın adıyla tıklıyorsunuz bir kitabı. Daha kitapla ilgili araştırma yaparken "sponsorlu" etiketiyle az önce merak ettiğiniz kitap bir dağıtım şirketi üzerinden sosyal medya hesabınızda karşınıza çıkıp "işte ben, hani sordun ya az evvel, burdayım yanıbaşında hadi al beni" diyor.
İşte bu sebeple ben kendi adıma şubesi de merkezi de kendisi olan ve açıldıkları şehirle özdeş kitap evlerini önemsiyorum. Daha butik, sımsıcak, içerlek, okurunu tanıyan, mekâna girdiğinizde evinizdeymiş gibi kendinizi rahat hissedeceğiniz kitapevleri kıymetli.
Kendi meşrebince ve ilkeleriyle...
Bir zincire bağlı olmadan çalışan, kampanyasını da, indirimini de, imza gününü de, etkinliğini de kendi meşrebince ve ilkeleriyle yapan kitap evleri...
Bir kaç kez yazdım. Bir buçuk yıldır faaliyetlerini sürdüren bir Diyarbakır markası yayınağacı şehirde (Diyarbakır) nefes alınan bir kültür kurumu haline dönüştü.
Yine yakın günlerde şehrin Ofis semtinde yeni ve iki katlı mekânı ile açılışı yapılan Lilav kitabevi de öyle.
Haylidir Diyarbakır'dan ciddi bir dağıtım ve kitap satış ağı kuran pîrtûkakurdî ve bir kafe mekanı içinde butik kitabevi olan Morpheus da aynı şekilde.
Tabii kentte önceki yıllardan beri çalışmalarını yürüten Kafka ve Ensar kitabevlerini de hatırlatmalı.
Kentte yayın faaliyetleri süreduran yayınevleri de var.
Destek olmayıp da ne yapacaktık
Bunlar elbette şehrin kültürel zenginlikleri. Şehirler avm (alış veriş merkezleri)'lerin gösterişli dünyası üzerinden kendini tarif etmez. Ederse hayli eksik kalır. Kenti kent yapan kültür üzerinden kendini var eden mekânlardır.
Bu sebeple kimi aklı evveller benim bu tip kurumlara yakınlığım ve ilgim üzerinden maddi bağ kurmaya çalışıyorlar. Hem sadece şimdi değil, geçmişte de oldu.
Bilinsin isterim ne şimdi ne de öncesinde hiçbir yayınevi ya da kitabevi ile sahiplik, ortaklık hatta yöneticilik ilişkim olmadı. Olsaydı açık yüreklilikle söyler, yazardım. Kitaplarla bunca içli dışlı olan, dünyası kitaplarla dolu dolu olan birinin bundan daha çok isteyebileceği ne olabilirdi ki! Ama mümkün olmadı.
Ben sadece gönül ortağıyım yapılan edilen kültür&sanat işlerinin. Kişisel ajandam hayli geniş ve zengindir. Çünkü hayatım boyunca insan kazandım, dost kazandım.
Bu baptan hareketle küçümsediğimden değil tuvalet taşı üretimine yatırım yapıp daha çok para kazanması mümkünken! Kitabevine, yayınevine yatırım yapana destek olmayıp da ne yapacaktık!
Bakınız 2018 eylülünde dört yıl aradan sonra TÜYAP Kitap Fuarı yeniden Diyarbakır'a geldi. Ve kent altı gün boyunca kültür, sanat, kitap soludu. Çevre il ve ilçelerden insanlar aktı şehre. Fena mı oldu? Şimdiden altı ay sonraki TÜYAP 2019 kitap fuarı hazırlıkları başlatılmış, duyuyorum.
Burdan bir kez daha vurgulamak isterim ki geçmişi hayli eski ve kültür, sanat, kimlik, kitap üzerinden hep var olmuş bu kadim şehir ve coğrafyasında kitapların dünyasını; dışarıdaki gürül gürül akan dünya ile her kim buluşturmaya yeltenirse gücüm yettiğince ben onlarla beraber olacağım.
Gerisinin zerre kadar kıymeti yok, lafı güzaf benim için.