Şehirler, sadece o şehirde yaşamayı çok çeşitli nedenlerle tercih etmiş insanların mekânsal yurtlukları değildir. Öyle olsaydı insan teki bir vakitte yıllar yılı yaşadığı kenti terk-i diyar edip bir başka kente gittiğinde geride bıraktığı kente dair hiçbir iz, hiçbir hatıra anımsamaz. Öylece, ardına dönüp bakmadan çekip, giderdi!
Ama öyle değil işte!
Bırakıp gittiğinizde, ardınızda, yaşanmışlıklarınızı da bırakıp gidiyorsunuz…
Bir köşe başında başınızı çarptığınız taş ve kafanızda izi kalan arada bir sızlayan yaranız, yanınız.
Ücra ya da değil kalabalık bir mekânında damak tadıyla içtiğiniz bir bardak çay, kahvenin kekremsi tadı.
Geride kalan sahici dostlarınız.
Ve mekânlar…
Birlikte; taşıyla, ağacıyla, börtü böceği, karıncasıyla dert çektiğiniz ya da keyif aldığınız mekânlar…
İşte! Şehri şehir yapan biraz da insan unsuruyla birlikte bunlardır.
İnsana göğüs cidarlarını doldurucasına soluk aldıran biraz da bu ruh halidir.
Kent, bütün öğeleriyle soluk alıp vermeye muhtaçtır.
Bu sebeple Kanuni Sultan Süleyman; bundan tam beş asır önce Karacadağ eteklerindeki şimdinin “Kent Ormanı” olarak dillendirilen mekânının tam da karşısına, Gozelî bölgesine otağını kurup Hamravat Suyu’nu ağız tadıyla içerek hasta çadırından doğrulup kadim Diyarbekir’in havasını ciğerlerine çektiğinde şu sözleri boşuna etmemiş:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi”.
İşte Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden bu yana anılan güzergahta (Siverek yolu boyunca) saatlerce yüründüğü halde sık ormanlıktan güneş ışınlarının yürüyene değmediği, sızmadığı ormanlar diye anılan alanlar haylidir çoraktı.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıllarda anılan alanı “kent ormanı” ilan ederek; Talaytepe ve Mastfiroş Tepe arasında kalan alanı kent halkının rahatlıkla piknik yapabileceği, dinlenebileceği yeşil alan olarak planlamıştı.
Belediye, arazinin mülkiyetini hazineden almak için hayli çabalamış, Nazım İmar Planın’da da Kent Ormanı olarak belirlediği alana, alanın yüzde kırklık bölümünü kaplayacak kadar ağaçlandırma yapmıştı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sessiz sedasız 2900 dönümlük alanı; lojman, mühimmat deposu ve atış alanı olarak düzenlenmek üzere jandarmaya tahsis etmiş. Diyarbakır-Ergani yolunda, ya da Diyarbakır-Siverek yolunda jandarma ya da başka kurumlara tahsisi mümkün istemediğiniz kadar boş ve atıl alan varken bu karar niye?
İşte, sanırım başta DBP-HDP’li belediyelerin olmak üzere siyaseten model bir öneri olarak gündeme getirdikleri “Demokratik Özerklik” denilen! Ve dahi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ında ifadesini bulan! Merkezin yerele hiç mi hiç danışma ihtiyacı duymadan aldığı çarpık ve karşılığı olmayan kararların toplum nezdinde tartışılıyor olmasının ve itibar görmemesinin göstergesi bu olsa gerek.
Sanırım “Demokratik Özerklik” ya da “Özyönetim” denilen mevzu, aslolarak Kent Ormanı’nı ihtiyaç doğrultusunda kent halkı için talep etmekte ısrarıdır.