Zordu, çünkü Kürtler, sahiden de istediği makam ve mevkiye gelebiliyordu ancak bir farkla, Kürt olarak değil Türkleşmiş Kürt olarak. İstedikleri sadece ülkeyi sevmek olmalıyken, onlar Türk olup ülkeyi sevmeyi tercih ediyorlardı. Kendi milliyetini kabul etmeyen birilerinin ülkeyi sevmeleri nasıl olurdu? Onu da anlamak oldukça zordu. Aradaki farkı nasıl isimlendirmek gerekiyor bilmiyorum ancak her halükarda sevmenin bu adabına kılıf bulmak maharet işidir diyebiliriz. Bir de istediğini elde etmek için turnusol kağıdı olmanın morluğunu alamayan bu yapıların milliyetle birlikte fizyolojilerinin de bu alışkanlıkta olmasına isim bulmak lazım ya! ... Onu da bulanmıyorum.
Kabul edilmezdi çünkü; ülkenin yönetimindeki Kürt ne zaman kendini yani varlığını hissettirdiyse o andan itibaren mimlendi. Sürgün ve baskı ile sindirilmeye çalışıldı. Sindirilemeyenlerse doğup yaşadıkları bölgeden koparılarak mülteci olma pahasına, kilometrelerce ötelere, adı gurbet olan yerlere gitmek zorunda kaldılar. Kalanların bir kesimi de açlıkla terbiye edildiler. Her insanın içindeki üretim duygusu Kürtlerde üretmeme güdüsüne çevrildi. Elleri havada yalvarır konuma getirilen Kürtler makarna üzerinden de aldatılabilme noktasına getirildiler.
Kendi kendini yenileyen, tazeleyen bir doğada ve coğrafyada Kürtler hep siyasetin ve siyasetçinin gözdesiydi. Dünya siyaseti bile Kürtleri kendine meze yapmaya çalışıp oradan nemalanmaya çalışırken aklıma o ünlü Afrika atasözü geliyor.
Aslanlar kendi tarihlerini yazana dek tarih, avcıların kahramanlıklarını yazar.
Düşünün; bu coğrafyada yaşamak kadar zor bir yerde olan Kürtler kendi yazgılarına inandırılmış durumdalar. Önlerine konulan her lokmayı kendi emekleri gibi tüketen bir zihniyete bürünmüş görünmek dahi ürkütücü iken bu durumu kabullenmiş görünmek oldukça korkutucudur. Ötelenmiş olmak, yok sayılmak ne kadar yaratısına oturmuş onu da anlamak ayrı bir durum.
Evet buldozer ağırlığındaki seçimin ağrılarını-sancılarını çekmek insana neler söyletiyor gördünüz. Kendi kimliğine sahip çıkarak Kürtlerin demokratik haklarını ve Türkiyenin özgürlüğünü isteyen insanlara diyecek bir şeyimiz yok tabi. Onlar gerçekten de bu ülkede akan kanın ve ağıt yakan anaların yüreğinde filiz olmayı hesaplıyorlardı. Ancak olmadı. Çünkü yine kazanan rantiyeciler oldu. Ülkenin sırtında kambur olan bu karakterleri anlatmaya gücümüz yetmez keza onlar bu geminin kaptan pilotlarıdır.
Birçok otoriteye göre ülke barajının yüksek olduğu söylenirken ve bu hususta yer yer tartışmaların oluğu da gözlenirken seçime gidildi. Buna istinaden ülke barajına takılmamak için bağımsız adaylar adeta tünel kazarak meclise girmeyi hesapladılar. Fakat meclisteki kanlı bıçaklı partilerin bir gecede kardeş olup birleşik oy pusulası antlaşmasını imzaladıklarını hep beraber gördük. Bu antidemokratik tutum dahi Türkleşmiş Kürtlerin uyanmasını sağlayamadı. Ve yürünülen yolda soluklarını hissettirmek bir yana fırtına estirdiler.
Milletvekili yemini edildikten sonra başlayacak maratonda bakalım hangi uygulamalar hayata geçecek, onu beraber göreceğiz. Kürtler yine milletvekili olacak yani makam ve mevki görecekler. Bakalım Kürt olabilecekler mi? Mevkiye gelip susmak mı ağır basacak, yoksa Kürt olup mevkide kalmak mı?
Evet kendini seçme bu arada yeşerecek. Kendini seçen parlâmenter haklı gururunu yaşayacak. Halka ve ülkeye faydalarını sıralayacak, gelecek onların hoşgörüsünde ve bilgisinde çocuklara miras olarak kalacak. Bu miras özlenen ve beklenen miras olarak halkların alanına dönecek.
Kendini seçme
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.