Ercan Kesal’in damıtılmış ve hayli duygu yüklü anılar demeti Metin Erksan kitabını okurken gidip geliyorum geçtiğimiz yüzyılın 1960'lı yıllarının sinemalarına.
Elimde bir kitap var. Pek kıymetli çok yönlü üretken adam Ercan Kesal dostumun “Kendi Işığında Yanan Adam, Tanıdığım Metin Erksan”* kitabı.
Bizim kuşak şimdikilerin aksine sinema kuşağıdır. Malum, her devrin kendine dair geçer akçe hükmü, kavli vardır. Şimdilerde adına “sosyal medya” denen olmazsa olmazımız tuhaflık hâli geçmişin bir dolu güzelliğini alıp götürdü.
Neylersin ki, hayatın akışı galiba biraz böyle. Yıprattı, alışkanlıklarımızı silip süpürdü, sonra da bir yerlere döküp attı. Bize ait ve bize dair olanlar birer flu görüntü olarak hafızamızın bir yerlerinde kalayazdı.
Bu sebeple Ercan Kesal’in damıtılmış ve hayli duygu yüklü anılar demeti Metin Erksan kitabını okurken gidip geliyorum geçtiğimiz yüzyılın 1960'lı yıllarının sinemalarına. Kitabın okumasına denk düşen Cansel Kılınççı’nın “Annemin Sinemaları” belgeselini de eşzamanlı izledim. Kitap ve belgesel alıp götürdü o yıllara.
Öyle bir profil çizmiş ki Ercan Kesal; nevi şahsına münhasır “filmografik” bir sinema karakteri aslında anlatılan.
Kendi döneminde sahiden hit olmuş kült filmlerin imzacısı Metin Erksan karşımızda, yanıbaşımızda. Kazandıkları ile oturduğu sokağın bütün evlerini satın alabilecekken elindeki avucundakini yine sinemaya yatırıp öldüğünde kirada oturan bir adam.
1965 genel seçimlerinde Sosyalist Türkiye İşçi Partisi’nden Çanakkale milletvekili adayı olur. Bir yandan da sağcı Peyami Safa ile senaryo çalışması yaparken solculuğunu vurgular. Solcu olduğunu vurgularken de Yılmaz Güney ve Nazım Hikmet’e cepheden karşıtlığını ifade etmekten kaçınmayan şimdilerin gözüyle baktığımızda tuhaf bir adam Erksan!
“Yalnız kendim için film yaparım, çekerim” derken sonuçlarına katlanmayı hedefleyip evini, içindeki eşyalarıyla satmayı göze alacak kadar gözükara bir “filmci”.
Sinemaya ölünceye kadar yürekten ve gönülden bağlı bir adam portresi. Örnekleri elbette toplumda az da olsa olanlardan, kalanlardan. Hani kimileri var ki; tanıyanlar “adresini, telefonunu kimse bilmez. Kimseyle de konuşmaz, görüşmez, ters adam” diye ifade edilenlerden.
Bilirsiniz işte! İyi yazı nasıl adresini, sahici sahibini arar ve bulur ise! Ercan Kesal da “Kendi Işığında Yanan Adam”da yazılanların sahibi Metin Erksan’ı aramış, bulmuş. Kendini o kadar güzel tarif etmiş ki; Sait Faik’in “projektörcü”sü misali kurmuş evinin İstanbul boğazını gören odasının koca pencere kenarına koltuğunu! Dürbünü elinde ve gözünde Boğazdan gelene geçene bakıyor Metin Erksan...
Sahneyi, kitaptan okuyunca Yaşar Kemal ustanın sanki Ercan Kesal aynı sahneyi anlatıyormuş gibi Boğaz’ı gören evinin geniş odasındaki tek kişilik koltuğunda azameti ile oturup Boğaz’a baktığı ve bize dengbêj edasıyla anlattığı günün sahnesini anımsadım.
Bir hikâyesinde okumuştum. Tuncel Kurtiz’e babadan bir yalı dairesi kalır Boğaz’a nazır. Elektrikler kesiktir. Kurar rakı masasını Boğaz’ı gören büyükçe odanın pencere karşısının orta yerine. Kıyıdaki sandalını biraz açığa görüş mesafesine çektirir. Sonra gaz döktürüp çıra misali yaktırır sandalı. Oturur ve elinde rakı kadehiyle seyreyler alemi.
Sinemacılığın bir hülya olduğunu, düşlerine denizkızı düşmüşlük olduğunu bir kez daha fark ettim Kesal’in kitabında.
Sinemacı olmak tavsiyesi bekleyen genç sinemacı adayına tevekkeli boşuna demiyor Erksan; “Öyle bir ‘Motor’ diyeceksin ki! Settekiler senin film çekmeye dair her şeyi bildiğini zannetsinler”.
Doğrusu benim için Metin Erksan; Susuz Yaz, Kuyu ve Yılanların Öcü” üçlemesi ile hafızama kazınandır. Çok haklı olarak Ercan Kesal “Yeşilçam’a haysiyet kazandırmış” film(lerin) adamı notunu düşüyor kitabında.
Kitabı okurken izlediğim belgesel “Annemin Sinemaları” sanki bir yönüyle Erksan’ın Sevmek Zamanı’na da gönderme yapıyor. Sevmek Zamanı’nda bir sıradan kahraman var. Bir surete, fotoğrafa aşık olma hâli! Aslı, ‘ben buradayım’ dediği halde; bizim buraların tabiriyle “ben seni gizli sevdim / bilmedim alem duyar” halleri. Ya da Sezen Aksu’nun seslendirdiği şarkıdaki gibi; “Aşk için ölmeli / Aşk, o zaman aşk”.
Yeni doğan bebeğe edilmiş ve sonraki hayatında da edilmiş ve edilecek olan en güzel ana dileğini paylaşmış sevgili Ercan Kesal; “Ömrü billah iyi insanlarla karşılaşasın”.
İyi ki Ercan Kesal bu değerli sinemacının izini sürmüş ölünceye kadar onunla dostluğunu sürdürmüş ve dahi bizzatihi kendisinde de izi, izleri kalmış Metin Erksan’ı yazıp kitaplaştırmış. Ne güzel, ne güzel... (ŞD/HK)
* Ercan, Kesal. Kendi Işığında Yanan Adam. İletişim Yayınları, İstanbul
Not: Ercan Kesal 26 Ocak 2019 cumartesi saat: 14.00 ve sonrasında Diyarbakır’da Yayınağacı kitabevinde kitaplarını imzalayacak...