Az önce öğlen güneşi geçmişti bu duvardan, sımsıcaktı. minderini taş oturağın üzerine yerleştirdi ve oturdu. Güneş hala vardı ama az ötedeki salkım söğüdün arkasına saklanmıştı. Zerîya nene her temmuzda ve istinasız her gün bu saatte bu taş oturakta salkım söğüdün arkasına saklanan güneşin kaçamak ısısında oturur ve geçmişin hülyasına dalar kendinden geçerdi.
Uykunun en şekerlemesinde bazen sayıklar bazen de çukurlaşmış göz yuvalarından hafif bir ıslaklık belirirdi. Bu tavrı en çok torunu Karanfilin hoşuna giderdi.
Karanfil bu anı kaçırmamak için bütün diğer isteklerinden ve sevdiği oyunlardan uzak tutardı kendini.
3. sınıfa gidiyordu karanfil. Daha bu yaşında Zerîya nenesinin siyatiği hep azdığı için söz vermişti doktor olmaya. Çünkü onun ve nenesinin arasında kimsenin tanık olamayacağı kadar sıkı bir sevgi bağı vardı. Saç leğende bıttım sabunuyla nenesinin elinde yıkanmak onun için bir çocukluğun en güzel lezzeti gibiydi. Zerîya nenesi yumuşak elleriyle saklanmış güneşin şahitliğinde onun saçlarını örük örük örerken o küçük bir peri kızı olup gökyüzünü dolaşır kaf dağının ötesine giderdi. Çünkü zerîya nenenin masalları kaf dağının arkasındaki güzelliklerden söz ederdi.
Birde yıkandıktan sonra kemik tarakla saçlarını ince ince tararken Zerîya nenenin yaşlı sesinin kürdileri onun küçük dünyasının unutulmazları arasında yerini alıyordu. Mevsimin en sıcak günleri temmuz ayıyla buluşsa bile Zerîya nene Befir barî kürdisini mutlaka mırıldanırdı.
Bir keresinde sormuştu Befir barî"nin öyküsünü: Zerîya nene demişti ki: Nîxekamin ew poramin a sipî revşa vî stranê ye. (Karanfilim beyaz saçımın dünyasıdır bu kürdi.) Ondan sonrada sormamıştı bir daha ama meseleyi de tam olarak anlamamıştı. Bir gün anlayacağını umud ederek saklamıştı bilgi dağarcığında.
Zerîya nenesi onun ismini koymuştu. İsmini de bir gün merak edip sormuş ve şu cevabı almıştı. Karanfil insan vücudunun dostudur. Bizim gençliğimizde böyle ziynete falan pek sık rastlanılmazdı zaten ailelerimizde yoksuldular. Ancak her evin evlenme çağına gelen kızlarının burnunda hızma olurdu. Onun için burun mememize açılan delik kapanmasın diye karanfil çekirdeği ile süslenirdi. Hem burun etimize zarar vermez hem de kokusuyla doğal parfümümüz olurdu.
Zerîya nene bu anı bekliyordu. Çünkü bu saçlar onun elinden geçtikten sonra hafif yorulurdu sonra sırtını verdiği duvarın dibinde akşam gölgesi yüzüne düşene kadar uyurdu. Bu onun için zinde durmanın bir başka sırrıydı.
Az önce gelen Karanfil'in saçlarını elinin kolayına gelecek şekilde ayarladıktan sonra başladı taramaya. İpek gibi saçları tarağın dişleri arasında geçirirken bir diğer eliyle de üstünden geçiyordu. O vakit o ve saçlar tambur ve tamburi gibi sanat birbirini tamalıyorlardı sanki. Kürdiler peşi sıra gelirken karanfilde bu peri yarısı nenenin elerinde ne kadar mutlu olduğunu yaşıyordu. Arada bir eğilip saçlarını koklarken karanfilde nenesinin burnundaki karanfilin kokusunda dağılıyordu büyümenin hevesine.
Karanfilin belinden aşağı sarkan saçları dört örük olurdu hep. Çünkü nenesi böyle severdi. Çünkü nenesinin annesi sadece dört sene saçlarını örebilmişti o ah hep ukde olmuştu içinde.
Salkım söğüdün gölgesi iyice çökünce üstlerine karanfilin saçları da taranmış ve örülmüştü. Zerîya nene Ferrah Diba (İran şahının karısı)resminin olduğu aynasını iç cebinden çıkardı torunun yüzüne tuttu. Bir maşallah çekti ve alnından öptükten sonra tarağı tası götürmesini ve gelirken de kuyudan bir tas su getirmesini tembihledi.
Yorulmuştu sırtını duvarda duran yastığa dayarken karanfil bir tas suyla geldi yanına. Suyunu içti ve tası başının üstüne gelen pencerenin sarkıtına bıraktı. Yana doğru uzandı ve gözlerini kapadı her zamanki gibi.
Karanfil bir koşu gitti el örmeli seccadeyi getirip nenesinin üstünü örttü ve sağ tarafındaki boş yere oturup ders kitabını okumaya başladı.
Temmuzun yakıcı sıcağında kendini sıcağa siper eden salkım söğüdün gölgesinin altında torun kitap okumaya nene de uyumaya başlayalı neredeyse iki saat olmuştu ki komşulara oturmaya giden annede eve dönmüştü
Gelir gelmezde karanfil kızım! Neneni uyandırıp içeri gelin diye bağırdı.
Karanfil tam bir hanım kızdı söz dinleyendi
Ama nenesine şımarıklıklar yapardı. Kalktığı yerden nenesinin yanağına bir öpücük kondurdu. Gıdık yerinden gıdıkladı ve uzaklaştı gülerek bu şirin şımarıklık onun için en güzel oyunlardan bir daha hoştu. Bekledi ki her zaman olduğu gibi uyanır uyanmaz nîxek"a nîxek diye bağırmasını ama bu sefer öyle olmadı. Buna başta anlam vermeyen karanfil tekrar nenesinin başına geldi ve seslendi dadê dadê dadê
Sonra ağlamaya başladı!
Karanfilin ağlayışına gelen anne Zerîya nenenin son uykusuna ikinci şahit oldu. Bu yorgunluğun ardında uyuduğu kaç bininci uykuydu ancak bu kez bir daha uyanmamak üzere kapamıştı gözlerini. Konu komşuya haber salındı. Acının izi silinmeliydi. Bu mutlak sonun ardında yapılan bütün işlemlerden sonra.
Karanlık tepeleri kapatırken zerîya nene defin edilmişti Karanfilde ağlamaktan bitap oturduğu yerden dizlerini kollarının arasına kelepçelemiş öylece donakalmıştı
Onsuz devam edeceği yolda ondan kalma aynayla ve befîr barî kürdisiyle büyüyecekti hiç çaresiz. Nenesiz geçecek ilk birkaç zaman onu hasta düşürecek ve kendi sessizliğine gömecek gibiyken aklına nenesine verdiği söz düştü Doktor olacaktı.
Ama hayat bu kadar parlamadı yüzüne bütün çabaları onu yüksek okula götürmeye yetmedi. Okuyamadı nenesinin aynası hala işlik cebinde saklıdır ama. Oda her yalnız kaldığında befîr barî kürdisini çığırır hala.
Ve bu gün karanfil orta yaş denecek yerin biraz üstünde ve o bıttım sabunuyla yıkadığı gece karası saçları yer yer beyaza teslim olmuş durumda.