Nevrozdan bu yana Türkiye’de yaşanan süreç birçok insanın arzuladığı bir dönem olarak algılara oturdu.
Fakat gezi olaylarından sonra süreci bambaşka bir havaya büründürmek için toplum mühendisleri görev başına geçti. “Bu provokasyon” yani gezi olaylarına atfen, süreci baltalar diyerek, kafaları karıştırmaya kalkıştılar.
Gezi olayları ne iktidarın ne ergenekonun ne de başka gurupların çıkarabileceği türden bir olay değildi.
Bu kendiliğinden gelişen olay, değişen Türkiye’nin değişim isteme arzusundan başka bir şey değildi. Tüm dünyada değişimler olurken Türkiye’nin kendi karanlığında kalması düşünülemezdi.
Farklı düşünen insanların, bir araya gelip ortak yaşam oluşturmak adına kendi enerjilerini harcamaları kadar normal ne olabilir ki?
Bundan kasıtla ortalığı velveleye verip, sağlanacak olan müzakere ortamının heba olacağını sav etmek bu türevden söz cambazlığı yapmak kimseye bir şeyler kazandırmayacağı gibi insanların her şeyden önce umutlarını çalmaktır.
Aslında gezi gelişmeleri değil de gezi gelişimlerini provokasyon sebebi olarak konuşanların çok açık provokasyonlara zemin aradıklarını belirtmeliyiz.
Gezi olayları aylarca sürebilir. Polis insanları dövebilir, öldürebilir, gaz sıkabilir, tazyikli su pompalayabilir..
Başbakan polis alnının akıyla bu işten çıktı diyebilir.
Vurulanlara çapulcu diyebilir.
Terörist diyebilir.
Birileri bu olup bitenden dolayı komplo teorileri üretebilir.
Çünkü Türkiye’de yaşayan halklar mevcut durumu, kendine yapılan haksızlıklar itibarıyla protesto ediyor ve çok açık bir temelde değişim istiyor.
Demokratik bir hava, demokratik bir yönetim, demokratik yaşam talep etmek öyle kolay elde edilebilecek bir şey değil.
Keza halkın karşısında kendi mevzilerini terk etmek istemeyen bir ceberut yapı, bir diktatöryel anlayış var.
Mevzilerini terk etmek istemeyenler ile o mevzileri ele geçirmek isteyen başka iktidar sevdalılarının ayak oyunları altında mücadele veren aydınlanmış bir halklar gerçeği de var.
Hiçbir iktidar halka rağmen, kendini dayatma şansını sonuna kadar elinde tutamaz.
Ayrıca savaşın sebep olduğu oğul ve kız çocuklarının ölümü kadar hayatları kararmış aileler ile süren savaşın rantiyeleri de söz konusu.
Yüzleşmek ve helalleşmek korkarım ki öyle kolay olmayacak.
İşte bu yüzdendir ki gezi parkı ve gezi parkına benzeyen birçok olay gündemimize gelecek ayrıca bizi meşgul edecektir. Bu bize ayak bağı olmaktan çok yol üstündeki engeller olarak gelmelidir ve bu esasla meseleye bakmalıyız.
Lice’de de süreci acze uğratacak bir deneme var.
Gönül isterdi ki olmazsın. Ve bu durum kesinlikle protesto edilip hükümetin algı yollarının açılması sağlanmalıdır.
Yani iktidara açık beyan onun yönetim tarzının değişme zamanı gelip geçmiştir diye mesaj verilmelidir.
Hani yeniden ölüm iklimini başlatmışken iktidar, ona artık yettin diyebilmeliyiz.
Yani şunu izah etmeliyiz, elinde silahlarla, Roboski, Taksim, Lice deyip devam edemezsin.
Devam edemezsin çünkü biz seni oraya getirdik, oradan da indirmek bizim elimizde.
Tek ifadeyle; Kalekol, Baraj yaparak ve askerleri, polisleri insanların üstüne saldırmak ve insanları öldürüp yaralamakla hiçbir ayar yapılmayacağını anlatmak gerekiyor.
Bu ülke de rejim ihtiyaçlara cevap olamıyor.
Yönetim ihtiyaçları karşılamıyor.
Eski tarz yöntem ve yönetimlerle de bu iş hiç mi hiç yürümez.
İnce ince provokasyon üretmekle de zaman kaybettirebilirsiniz ama kazanamazsınız.
Çünkü halklar bütün farklılıklarıyla bir halayda durmasını beceriyor.