Kimi insanlar vardır ki, sıkça görüşmeseniz de bilirsiniz ki hayatınızın bir yanında vardırlar. Orada, bir yerlerde öylece durup işlerini bihakkın yapıyorlardır. Ne zaman ki ona ihtiyaç duyar, kapısını çalarsınız! O kapı size hakkaniyetle açılır ve gereği neyse yapılır.
Benim için İletişim Yayınlarının Genel Yayın Yönetmeni Nihat Tuna böyle biriydi.
2002 yılında pek kıymetli dostum arkadaşım Tanıl Bora’nın editörlüğünde “Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Diyarbakır” kitabım İletişim Yayınlarında çıktıktan sonra Nihat’la ilişkilenmemiz başlamıştı. Önce telefon ve mail yoluyla, sonra yüzyüze…
Sonraki İletişim kitaplarının her yayınında da bu bağ böylece sürdü.
Her İstanbul seyahatimde mutlaka İletişim’e uğrar bir çaylarını içerdim. İlk merhabam elbette birçoklarının yaptığı gibi Nihat’a olurdu.
Espri gücü hayli yüksek, hitabeti, vurguları yerinde, güzel konuşan, ikna kabiliyeti gayet başarılı, yerini dolduran capcanlı biriydi.
Yaşını hiç sormadım. Belki de yaşıttık. İlk tanıştığımız günden beri kendisine “Nihat Abi” diye hitap etmek içimden geldi öyle de yaptım. Kendisine yazarken de hitabım aynıydı. Sonradan fark ettim ki, meğerse onu tanıyan birçok kişi için “Nihat bey” değil de “Nihat Abi” imiş.
Telefonla aramalarımdan birinde hal hatır muhabbeti ile başlarken “nasılsın” soruma, “hayvan gibi” dediğinde şaşırmış “estağfurullah abi” demiştim. O da “yok ya hû! Aynen öyle, kendimi çok iyi hissediyorum” demişti.
En son iki ay kadar önce Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabının Kürtçe çevirisi üzerine konuşmuştuk.
Epeydir Kürtçe çeviri üzerinde çalışan bir arkadaşımız çeviriyi bitirmiş “ne yapalım” sorusu orta yerde duruyordu. Diyarbakır’dan Lis Yayınevinin genel yayın yönetmeni Lal Laleş arkadaşım sorunca; hele bir Nihat Abi ile görüşelim bakalım ne diyecek deyip aramıştım kendisini.
Gayet iyiydi telefondaki sesi, çok rahat ve uzun bir konuşma yaptık. Hatta hafif yollu sitem etti. “Ya hu bu arkadaşlar niye doğrudan beni aramıyorlar ki! Oğuz Atay’ın ailesi-varisleri ile doğrudan ben görüşüyorum” deyince peki abi Lal Laleş yanımda hemen ona telefonu vereyim deyince hayli uzunca bu kez onunla konuşmuş ve Kürtçe yayın için bir hâl yolu bulacakları mutabakatına varmışlardı.
Hasta olduğuna dair hiç bir izlenim edinmemiştim, zaten kendisi de hissettirmemişti.
Perşembe akşamı Semih Gümüş’ün twitter paylaşımı ile acı haberi alınca hemen Tanıl’ı aradım. Haber onu da yıkmıştı, çok üzgündü.
Meğerse bir yıldır mide zarı kanseriymiş. Ameliyatlar geçirmiş. Kimselere de pek hastalığını paylaşmamış.
Bazen insan tekinin hayatından biri şecereden düşercesine çeker, gider. O andan sonra eksik hissedersiniz kendinizi ya!
Benim için Nihat Tuna böyle biriydi. İletişimle olan bir dolu yazışmalarımı, görüşmelerimi Tanıl’la olanları ayrı tutmak kaydıyla hep Nihat Tuna ileydi.
Efendi, hiçbir soruyu yanıtsız bırakmayan çözümü ile birlikte cevabını da veren, teşekküre karşı teşekkürle dönen ender güzel adamlardan biriydi.
İletişim Yayınları, yayınevim; Nihat’ın yerini kurumsal kimliğiyle elbette doldurur, buna adım gibi eminim de!
Nihat Abi’nin boşluğu çok hissedilecektir, çok.
Velhasılı kelam, yolu uğur ola, açık ola, ruhu şad u bahtiyar ola…
İletişim Yayınları Abisini kaybetti, sabır ola…